29 Ekim 2011 Cumartesi

ve Bitti !

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit, 
Günahıma girmeden, katilim olmadan git! 
Git de şen şakrak geçen günlerine gün ekle, 
Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle. 
Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar, 
Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar. 
Mademki benli hayat sana kafes kadar dar, 
Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar. 
Hadi git, benden sana dilediğince izin, 
Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin. 
Kahrımın nedenini söylesem irkilirler; 
Çünkü herkes seni Kays, beni Leyla bilirler. 
Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın; 
Oysaki hep yedekte, hep elde var saymıştın. 
Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak, 
Zannetme ki, pişmanlık, mutluluk kadar ırak! 
Sanma ki fasl-ı bahar geldiğim gibi gitmez, 
Sanma ki hüsranını görmeye ömrüm yetmez. 
Her darbene tahammül edecektir bedenim, 
Gururum mani olur perişanıma benim. 
Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne? 
Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine. 
Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka, 
Sana gül bahçesini kim açar benden başka! 
Hercai arılara meyhanedir çiçekler, 
Kim bilir şerefinden kaç kadeh içecekler! 
Mademki aşk tablosunun takdirinden acizsin, 
Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin. 
Ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet, 
Git de Allah aşkına bir selama muhtaç et! 
Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan! 
Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan! 
Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm! 
Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm. 
Korkulu düşlerimi yorumdan kaçırıyorum; 
Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum! 
Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit, 
Günahıma girmeden, katilim olmadan git! ...


Bir şiir beni en fazla bu kadar anlatabilir. Bu arada bu son yazı.. Evet, gerçekolannevarsa bitti.  Yeterince haykırdım gerçekleri, buraya kadar. Bu son yazıda özellikle bir kişiye sesleniyorum. Görüp görmediği hakkında hiç bir fikrim yok, ama eğer görüyorsa bilmesi gereken son bir şey var. Gururum ilk defa sevgimden daha ağır basıyor ve ben sana bunları açık açık söyleyemiyorum. Belki görürsün..


"Korkak olduğunu biliyordum ama bu kadar değil. Seni o kadar iyi tanıdığımı zannederken, aslında hiç tanıyamadığımı anladım. Yada bilmiyorum, sen değiştin belkide? Hangisi oldu bilmiyorum ama bendeki seni öldürdüğün için seni affedemiyorum. Kurtar beni bu iğrenç duygudan, bir şekilde yardım et.. Sabrım tükendi artık, son demim.."

22 Ekim 2011 Cumartesi

Belkilerim, sonralarım, keşkelerim ***

Uyudun mu diye neden sorardın ki bana ? Hiç senden önce uyuduğumu gördün mü ? Hem sen yanımdayken ben nasıl uyurdum ? Uyku sersemi bana sarılıp, elimi tutmanı beklerken nasıl olur da uyurdum ? Uyuduğunda seni izlemek yerine, o güzel zamanı uyuyarak nasıl geçirirdim ki ? Sonra, sürekli rahat nefes alabiliyor muyum diye sorardın. Omzunda yattığım için,rahat olmadığım için nefes alamadığımı sanırdın. Halbuki hiç alakası yoktu. Sana o kadar yakın olmaktı benim nefesimi kesen. Derin derin nefes alırsam, rahatsız olduğumu sanır da kolunu çekersin korkusu da vardı. Saatler neden çok hızlı geçerdi sana sarıldığımda? Neden sabahlar o kadar çabuk olurdu ? Peki ya o gidişler ? Hep giderdin sonraları. Her seferinde bilirdim, her seferinde aynı olmayacağım derdim, her seferinde de derbeder olurdum. Gitmelerin bile güzeldi bazen. Sırf kapıdan çıkarken beni öpüp,sonrasında diyeceğin şeyi duymak için, gidişlerini bile severdim bazen.
  Bakışların çok farklıydı. Her seferinde farklı bakardın. O yüzden gözlerinin ardında ne olduğunu hiç anlayamadım. Aslında ne düşünüyorum biliyor musun? Çok kolaydı seni anlamak. Çok basitti. O kadar yüzeysel, o kadar açıktı ki her şey. Hep ben altında bir anlam aramak için ısrar ettim. Hep ben söylediğin açık seçik cümlelerin altında bir umut aradım. Ama suçlusun yinede. Bal gibi de suçlusun. Ne kalabildin, ne gidebildin. Bağlanmaktan korktun sandım hep. Sevgili demek kayıp demek diye düşündüğün için sandım. Ama ne yaptım da korktun ki ? Kızarsın diye tek kelime edemezken, bin bir türlü hayallerimi her seferinde başka başka yollarla yıkmana rağmen, bir kere bile isyan etmemişken, işinin gücünün verdiği sorumluluğa her türlü saygı duyarken neyimden korktun ? 
  Bazen çok kötü olur, kendimi tutamaz ağlardım saatlerce. Görmemen için çok çabalasam da görürdün bazen. İlle sorardın neden ağladığımı. Bazen kızar, bazen espri yapardın. Hiç bilmezdin altında yatan gerçek nedeni. Aramızda 1 metre bile yokken, sana o kadar uzak olmak çok zordu. Anlatsam da anlamazdın ki. Hem anlatamazdım ki zaten. Seninle en son ne zaman konuşabildim hatırlayamıyorum, baya uzun bir zaman olmuş anlaşılan. 
  2010 yazını hatırlıyorum da.. Hep öyle kalsaydın keşke. Kolum ağrıyo dediğimde masaj yapıp, üşüyorum dediğimde nefesinle ısıtıp, bebekler gibi baksaydın bana tekrar. El ele gezseydik gecenin bir yarısı sokaklarda. Islak, soğuk kumların üzerinde yatıp, birbirimize sarılarak ısınmaya çalışsaydık. İki sevgili gibi pozlar verebilseydik tekrar. Sen masa başındayken ben seni öpmekten korkmasaydım mesela. Geyik muhabbetleri olsa da keşke tekrar karı koca muhabbetleri yapsaydık. Mutfakta yalnız kaldığımda gizlice gelip öpüp gitseydin. Keşke o zamanlarda ki gibi aşk şarkıları paylaşsaydın bana ithafen. Daha önemlisi keşke bana gerçekten değer verdiğini o zamanlardaki gibi hissettirseydin. Eskiden gitar çalmamı çok severdin. Birlikte söylerdik. Keşke ben daha başlamadan, söylenmeye başlamasaydın sonralarda. O iğrenç dediğin şarkıları senin için yaptığımı da bilmiyordun belki de. Belki de hala bilmiyorsundur. O değilde, ayağımda basma etek, başımda tülbent olduğu bir gece,yolda yürürken,evlenip buraya yerleşsek,hep burada yaşasak demiştin. 



Keşke o zamanki gibi,şimdide -onu bile kabul edebilecek kadar çok- sevebilseydim seni. Keşke o duyguları benden bu kadar çok almasaydın. Ben belkilerle bile mutluydum. Keşke bana bu kadar çok keşke bırakmasaydın.. Keşke...

___________________________________
Düş'tün nede olsa. Uyuyorum ben bazen, böyle şeyler oluveriyor. Kusuruma bakma..

Kayb/Katl-edilen duygular**

Konuya direk giriyorum. Edebiyat süsleme yapamayacağım bu sefer. Hani derler ya; "Aşk ne zaman biter biliyor musun? Bitti dediğinde yüreğin sızlamıyorsa.." Bence bu söz çok doğru. Ne zaman "bitti, bu son!" desek de, aslında "hadi, devam ettirmeye çalış" demek isteriz. Karşımızdakinden bir umut, bir kıvılcım bekleriz. Unutmaya çalıştıkça hatırlar, çırpındıkça batarız. Aşk zaten "ilişki" değildir. Aşk , iki kişiye ihtiyaç duymaz. Belki saçma gelecek ama bence aşk, kişinin kendi duygularıyla alakalı bir şeydir. O yüzden, bitti! bu sondu! bir daha olmaz! gibi laflarla ne kadar kendimizi kandırsak da, aslında daha iyi bir hal almasını canı gönülden isteriz. Aşk kırılmıştır sadece öyle durumlarda, bitmemiştir. Çünkü bitti diye hıçkıra hıçkıra ağlarken, aslında o aşkın bıraktığı acıya bile aşık olduğumuzun kanıtıdır bu. Böyle bir duyguyu da bitirmeye kolay kolay hiçbir şeyin gücü yetmez açıkçası. Öyle; "sen bana neden bunu dedin?" gibi saçmalıklarla bitecek bir şey değildir aşk. Gel gelelim aşk'ın asıl bitişine. O sözü kim demiş ise çok doğru demiş bence. Aşk;bitti dediğinde için sızlamıyorsa bitmiştir. Önünde çıkmaz sokaklardan başka bir şey kalmamışsa, artık -her zamankinden farklı olarak- o'nunla konuşmak istemiyorsan, hakkındaki her şeyi anlatmak istediğin tek kişi o değilse, onu görmeyi acı çekmemek için değilde gerçekten görmek istemediğin için istemiyorsan bitmiştir. 


Fakat bu durum nefrette değildir. Aslında bu tarz durumlarda nefret, aşkı da içinde barındırır. Nefret bitmediyse, aşkta bitmez. Artık o'na karşı nefret bile duymuyorsanız bitmiştir. Sizin için sokaktaki her hangi bir insandan farkı kalmamışsa bitmiştir. Sosyal ağlarda, nereye ne yazdığını merak etmiyorsanız bitmiştir. Bütün aşık olduğunuz süreçte, ondan gelecek bir mesaj bütün sıkıntılarınızı silerken, acaba bir sonraki mesajında hangi kelimeleri kullanacak diye beklerken, artık ondan mesaj gelmesini bile istemiyorsanız bitmiştir. Neden bittiğini ona açıklamak bile size yorucu geliyorsa, anılar bile göz yaşartmıyorsa -gerçekten ama gerçekten- bitmiştir. 


Bu raddeye gelene kadar yaşadığınız hisler, size dünyada sadece o varmış gibi düşündürür. Aşkın biteceğini düşünmek acı verir. Çünkü sizi hayata bağlayan tek şeyi kaybedeceğiniz hissine kapılırsınız. Ama bu süreç tamamlandıktan ve aşk bittikten sonra, aslında hayata tutunmak için yüzlerce hatta binlerce sebebiniz olduğunu görürsünüz. Hayatta ondan başka konuşacak daha güzel konular olduğunu, mutlu olmanın acı çekmekten çok daha güzel olduğunu, bir hiç uğruna kendinizden ödün vermemeniz gerektiğini anlarsınız. Bir zamanlar, "onu kaybedersem hiçbir şeyim kalmaz" diye düşündüğünüz insan, aşk bittikten sonra "aslında ne çok şeyi onun yüzünden kaybetmişim" dedittirecek kadar köreltir insanı. Hani derler ya; "hayatta hiç kimse için ağlamaya değmez, ki zaten seven ağlatmaz" Evet biraz klişe duvar yazısıdır ama doğru değil mi? Sizin aşkınızın bitmesine sebep olacak kadar çok acı çektirmiş bir insan için, hiçbir şeyi feda etmeye değmez. Gözyaşlarınız da buna dahildir. Bütün bunları anlarsınız, evet. Umurunuzda olmaz artık, bitmiştir de sinir bozan bazı düşünceler bırakmıyor da değildir tabi.Çok kızarsınız aklınıza geldikçe. O kadar değerin karşılığı bu muydu dersiniz. Dünyalara değişmeyeceğim o hislerimi bana nasıl kaybettirdi dersiniz. "Bir daha tekrar nasıl hissederim ben aynı hisleri?" dersiniz. Çok zor gelir. İmkansız gelir. Tekrar o hisleri yaşamak, hele ki başka bir insanla yaşamak çok ütopik gelir. Bunları düşündükçe içinizde öyle bir öfke olur ki.. Bütün bunlara değmeyecek bir insan, nasıl olur da elimden "aşk" kadar müthiş bir duyguyu alabilir ? Ne hakkı var ? Bunları düşünüp düşünüp sinirden deliye döner, daha sonra aslında onun bu işte hiçbir suçu olmadığını istemeyerek de olsa kabul edersiniz. Çünkü gerçekten öyledir. O vakit Allah'a havale edip, bütün bu sinir bozucu düşünceleri de düşünmeyi bir kenara bırakıp, zararın neresinden dönülse kâr'dır mantığı işlemelidir. 


Ölmüştür o çünkü. Kalbinizin sevmeye yarayan bölümünü de kendiyle birlikte toprağa gömmüştür. Zaten bu saatten sonra o kısmı alsın, müsait bir zamanında kalbine(!) soksun dimi ? Boşverin öfkeyi, üzüntüyü, geçmişi. Güzel günler var gelecekte. Ha gayret !



‎"Bir gün kaldığın yerden başlayacaksın,
 Biri seni bulacak.
 Önce korkacaksın eski acılara yakalanmaktan..
 Biraz ürkeceksin!
 Ne kadar dirensen de nafile!
 İnsansın sonuçta, seveceksin..
 Eski acılara bakıp da küsme sevdalara...
 Gâvura kızıp da oruç bozulmaz!
 Sök at kafandan acaba'ları.!
 Bir kemik aynı yerden iki defa kırılmaz..."
___________________________________________


 Can baba ne güzel de demiş. Ha gayret !


21 Ekim 2011 Cuma

İçimizi okuyanlar iyidir^^

Ben bunca zamandır kendimi boşuna kasmışım. Nazım Baba gerçekolannevarsa yazmış zaten. Satır satır kelime kelime. Ben yazsam bu kadar olmazdı. Hadi buyrun.



‎"Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor 
Onlardan kalbime sevda geçmiyor 
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor 
Çünkü bence şimdi herkes gibisin 


Yolunu beklerken daha dün gece 
Kaçıyorum bugün senden gizlice 
Kalbime baktım da işte iyice 
Anladım ki sen de herkes gibisin 


Büsbütün unuttum seni eminim 
Maziye karıştı şimdi yeminim 
Kalbimde senin için yok bile kinim 
Bence sen de şimdi herkes gibisin 


Gönlümle baş başa düşündüm demin; 
Artık bir sihirsiz nefes gibisin 
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin 
Akisleri sönen bir ses gibisin 


Mâziye karışıp sevda yeminim, 
Bir anda unuttum seni, eminim 
Kalbimde kalbine yok bile kinim 
Bence artık sen de herkes gibisin."


[Nazım Hikmet Ran - Alıntıdır]

19 Ekim 2011 Çarşamba

Bir zamanlar varmış**

1 sene civarı bir süre olmuş bu masal başlayalı. Başlangıcı bilinçli olmadığı için, sadece tahmin edebiliyorum başladığı zamanı.. Bir varmış bir yokmuş ile başlar ya masallar, bu masal hep "varmış" ile başlamış. Bir varmış bir varmış sonra yine varmış.Hem düş'müş hemde gerçek. Hep yakınmış. Saçma sapan,mantıksız ama çok masum. Akıl almaz bir oyun, çıldırtan denge. 

Bu masalın iki tane ana karakteri varmış. Masalın konusunu anladınız değil mi? Aşk tabi ya.. Yada o hissedilen şeyin adı neyse o. Yalnız burada çok önemli bir ayrıntı var. Ana karakterlerimizden yalnızca bir tanesinin gözünden bir masal bu. Leyla & Mecnun , Ferhat & Şirin masalları gibi değil. Bu masalı yaşayan karakterimiz her ne kadar bunu göremese de(görmek istemese de) , masalda konusu geçen hisler tek taraflıymış. Gel zaman git zaman bizimki iyicene kaptırmış kendini. Neyin gerçek,neyin düş* olduğunu göremez olmuş. Çünkü sevdiceği hep varmış. Hep oradaymış. Orada olmadığı zamanlarda bile, bizim kız onu bir şekilde yanında hissedermiş zaten. Onunla uyuyup onunla uyanır olmuş. Güneşin doğuşuna kadar o'nun resmine bakar, sonra da geleceği saate kadar onu beklermiş. Her şey, sırf o da içinde olduğu için güzelmiş. Ne kadar yanlış,ne kadar mantıksız olsa da, dünyasının merkezinde hep o varmış. Hal böyle olunca erkek bir şeyler anlamaya başlamış. Kız her ne kadar dile getiremese de, bu duyguları içinde tutamaz,belli eder olmuş. Ama böyle olmakta haksız sayılmazmış bizim düş mağduru.. Bu duygulara kapılması için bir sürü neden varmış. Bu denli şiddetli olması için değil tabi.. zaten kendi de bu kadar olacağını tahmin edememiş.

Her seferinde içine atsa da hep buna inanmış. Hep sevdiğinin de onu öyle gördüğünü düşünürmüş. Mantıksızlık yüzünden belli edemez sanırmış. Yalnız bu masalda çok ilginç bir olay varmış. Kavuşulamayan bir masal değilmiş bu. Aslında o hep yanındaymış. Kızın duygularına karşılık olabilecek bir sürü davranışı, bir sürü söylediği sözü varmış. Ama davranışları birbirini tutmamaya başlamış zaman geçtikçe. Bu süreçte kız iyice bağlanmış tabi. Gerçeği her ne kadar görmek istemese de hisseder olmuş. Sırf bu gerçeği ondan duymamak için, onunla konuşmaya bile korkar olmuş. Kızın nefret etmek için onlarca sebebi olmasına rağmen hiç başaramamış bunu. Yine tek bir gülüşüyle bütün yelkenler inermiş. Kız içinde onu öyle bir şekle sokmuş ki, kendisi görse kıskanır adeta.. Hele yüzü. Kız her dokunuşunda, kalbi yerinden çıkacak gibi oluyormuş. Ama kızımız mağdur tabi. Güvenle ilgili çok büyük sorunları var. O yüzden hiç güvenememiş. Dediği güzel sözlere ve duygusal davranışlarına her ne kadar deli gibi mutlu olsa da asla inanmıyormuş. Ama kız öyle bir düşte ki,  sevdiği yeter ki iyi davransın.. yalan olsa da kalbi bunu bir türlü kabul edemezmiş. Bu kadar çelişki, bu kadar hayal kırıklığı, bu kadar gerçeklik.. sonuç aşikar. Kız artık kalbini mantığının önüne geçiremez olmuş. Hep "belki"lerle yaşadığı aşkı, "keşke"lerle devam etmeye başlamış. Hep unutmaya çalışmış. Ama yine olmuyormuş. Kalbi o kadar çok onunla dolmuş ki, beyni de onu bir türlü unutmasına izin vermiyormuş artık.Bunca zaman onsuz bir hayatı hiç düşünmemiş çünkü. Bu gerçeği ne kadar kabul etmek istememiş de olsa, bir gün bununla yaşamak zorunda kalacağını da biliyormuş. Bu nasıl iş dimi? Bile bile lades.. Ama ne yapsın, çok sevmiş. Hayatta kimseyi sevmediği kadar çok hemde. Daha önce o kadar çok aşık oldum demiş ki, kimse inanmamış hatta ona aşık olduğuna. Geçici bir hoşlantı sanmışlar. Ama kim ne derse desin kız bu hisleri daha önce hiç yaşamadığını çok iyi biliyormuş. O yüzden vazgeçememiş.. vazgeçmek istememiş. İçten içe, acısıyla bile olsa yaşamak istiyormuş hep. Çünkü acı bile sırf onunla ilgili olduğu için o kadar güzelmiş ki.. Hele birde anılar girince işin içine, kurtulunmaz bir hal almış durum. 

Masalın sonlarına doğru kızın bir sene içinde bütün hissettiği duygular karmakarışık olmuş,beyni bütün düşünceleri bir bir su yüzüne çıkarır olmuş. Artık ne yapacağını bilemez olmuş kız. Ya, o korktuğu gerçeği, erkeğin ağzından duyacak yada bu acıyı kendi kendine çekmeye devam edecek. Yine sevgi galip gelmiş. Yine cesaret edememiş gerçekle yüzleşmeye. Ne olursa olsun onu içinde yaşatmak istiyormuş. Hem deli gibi sevip,hem uzak durmak zorunda olmak nasıl bir şeydir bilir misiniz? Bilmiyorsanız hemen söyleyeyim. Her sene doğum gününü ilk sizin kutladığınız bir insanın -sırf cevap gelmeyecek yada moral bozucu bir şey olacak diye- doğum gününü bile zar zor kutlamak. Bir zamanlar gayet normal ve sıradan olan sevgi sözcüklerini, ters tepki verecek diye söyleyememek. Onunla konuşamamak. Deli gibi yanında olmak istemek, yanında olmak ama görünmez olmak istemek. Ve bütün bu olaylar bir gerçek yüzünden buralara kadar gelmiş. Kızın yüzleşmeye korktuğu bir gerçek. İhtimallerle yaşamak ne kadar akıl oynattıran bir şey olsa da, bundan başka bir yol seçememiş kız. Bunun gün gibi farkında olup,bildiği bir gerçekten kaçmış hep. Ama o gün bugündür kaçtığı tek gerçek oymuş. Onun dışındaki her gerçekle yüzleşmiş. Sonu ne olursa olsun,bir daha bu duruma düşmemek için hiç bir gerçeği saptırmamaya kararlıymış. Peki masal nasıl bitmiş biliyor musunuz?  Bunun aslında bir masal olmadığına bir kanıttır sanki, mutsuz bitmiş. Bu kadar çok seven bir kız için bu masal nasıl biter diyorsunuz değil mi ? Çünkü masal olamayan masalımızın, bunca zamandır kız tarafından delice sevilen erkek kahramanı ölmüş. Evet, ölmüş. Kız onun gözlerine baktığında, sevdiğinin çoktan öldüğünü görmüş. Onun için aslında hiç bir değeri olmadığını görmüş. Onca zamandır yüzleşemediği gerçeği,sevdiğinin gözlerinde görmüş. O adamın artık sevdiği adam olmadığını, daha önce hiç görmediği kadar net görmüş. Sonra ne olmuş? Kız içinde sevdiğinin cesediyle,gözünde yaşlarla hiç uyanmayacağını sandığı bu düşten uyanmış ve gercekolannevarsa yazmaya başlamış. 

"Bir düş düştü elimden yere,un ufak oldu. Onlar erdi muradına, biz kerevet bulamadık. Aşkımız iki gözlüklünün öpüşme çabasıydı.Gözlükleri çıkarmak hiç aklımıza gelmedi..."


Masallarda her acıya rağmen mutluluk olduğu için buda masal sanılmış. Umutmuş belkide çıkmaz sokaklara..Ne olursa olsun,ne yaşanırsa yaşansın, mutlu bitsin diye masal adı konulmuş belkide.. Aşkın yapamayacağı,kuramayacağı,yıkamayacağı bir şey nerede görülmüş ki zaten.

En iyisi mi siz gerçeklerden kaçmayın.Yıkım ne kadar erken gelirse, o kadar çabuk tamir edilir kırıklar. 

____________________________________________


‎"Arkadaşım olduğun halde, sanki karı kocaymış gibi yaptığımız kavgalara bile aşığım."

10 Ekim 2011 Pazartesi

Tek bir kişiye ithafen **

Bloğumun duayeni olan can dostum. Yazı yazdığımı ben haber vermeden önce zaten okumuş olursun genelde. Günlerce,saatlerce,güneşin batmasından,doğmasına kadar geçen saatler boyunca elimizde bira,kumlar üzerine serili bir şekilde çok fazla konuştuk. Her konuştuğumuzda yeniden tanıdık birbirimizi. Bunca zamandan sonra hala konuşacak bir şeyler bulduk,hala daha da buluruz. Bloğun adında bile geçecek kadar çok önem veriyorum gerçeklere. Bir durup düşün, gerçekten o gerçeklikte hiçbir şey yok hayatımızda. Yeri geldiğinde kendimizde bile bulamıyoruz o gerçekçiliği. Neyse bunlar uzun mevzular,şuan modumda değilim. Sana burada,bloğumun huzurunda tek bir şey söylemek istiyorum. Seni çok seviyorum ve her zamanda yanındayım. Öptüm bay.


Medya9 Hayırlı işler diler.



....
baktım gökte bir kırmızı bir uçak,
bol çelik bol yıldız bol insan.
bir gece sevgi duvarını aştık..
düştüğüm yer öyle açık seçik ki,
başucumda bir sen varsın bir de evren.
saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi..
yalnızlığım benim çoğul türkülerim,
ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi...
_________________________________

başka türlü bir şey benim istediğim.. 
ne ağaca benzer, ne de buluta !..

9 Ekim 2011 Pazar

Buraya seni görmeye gelmiştim. Şimdi seni görmek istemiyorum !

Tuhaf dimi ? Evet,kesinlikle tuhaf. Hem isteriz,hem istemeyiz. Bekleriz,bekleriz. Neden olmuyor diye sitemler eder,üzülür dururuz. Sonra böyle yaşamaya alışırız elbet. Sonunda bir gün, beklenen olur. Mutluluk sarhoşu oluruz adeta. Ama sonra... Neden ? deriz. Neden oldu. Daha doğrusu neden oldu ve bitti. Ya olsun ya olmasın. İç savaştır. Araf'tır. Acıtır. Düş kurdurur. Söz bozdurur. En iyisi düşünmemek. Sal gitsin. 


"Gidiyorum dediğimde dur deseydin durmazdım. İçim içimi kemirir, deli gibi kalmak istediğim halde durmazdım. Ama en azından bir gün geri dönmek için iyi bir nedenim olurdu."
_____________________________________________


We cried from the laughter " and died in each others arms.." remember..!

Buraya seni görmeye gelmiştim. Şimdi seni görmek istemiyorum !

Tuhaf dimi ? Evet,kesinlikle tuhaf. Hem isteriz,hem istemeyiz. Bekleriz,bekleriz. Neden olmuyor diye sitemler eder,üzülür dururuz. Sonra böyle yaşamaya alışırız elbet. Sonunda bir gün, beklenen olur. Mutluluk sarhoşu oluruz adeta. Ama sonra... Neden ? deriz. Neden oldu. Daha doğrusu neden oldu ve bitti. Ya olsun ya olmasın. İç savaştır. Araf'tır. Acıtır. Düş kurdurur. Söz bozdurur. En iyisi düşünmemek. Sal gitsin. 


"Gidiyorum dediğimde dur deseydin durmazdım. İçim içimi kemirir, deli gibi kalmak istediğim halde durmazdım. Ama en azından bir gün geri dönmek için iyi bir nedenim olurdu."
_____________________________________________


We cried from the laughter " and died in each others arms.." remember..!

7 Ekim 2011 Cuma

İki bilinmeyenli denklem & fonksiyonel kısır döngü (gof)^

Sevgi nedir ? Çok klişe oldu,evet.. Çokça zamandır sorulur bu soru. Herkes kendine göre bir cevap verir, yada veremez. Böyle sürüp gidiyor. Peki klişeliğinden arındırıp sorunun özüne odaklanırsak, gerçekten de ne bu sevgi ? Kimi sevip, kimi sevmediğimizi nasıl anlayabiliyoruz? Nasıl işliyor bütün bunlar ? Çok sevdiğimiz birinin yanında sıkılır mıyız? Yada sevmediğimiz birinin yanında olmaya dayanabilir miyiz? Çok soru var aklımda bunlar gibi. Çok sıkıldım çünkü.


Duygular kalpten dile gelene kadar şekil değiştiriyor bazen. Bazen beyinde bloke oluyor falan. Sevgi gibi kutsal bir şeyi, madalyonun iki yüzü haline nasıl getirebiliyoruz ki biz ? Buna hakkımız olup olmadığını sorgulamak bir kenara, nasıl oluyor da bu güzel duyguyu kişisel cehennemimize çevirebiliyoruz  ? (ve tam bu noktada Joytürk bombayı patlatır. Erkin Koray - Seni her gördüğümde) Yüzyıllardır söylenir. "Sevginin karşılıklı olması gerekmez." "Karşılık beklenmeyen sevgi, gerçek sevgidir." ve buna benzer bir ton cümle.. Çocukluğumuzun hikayeleri, yüzyılların destanları, tarihe geçmiş sevgiler nasıl bu denli şekil değiştirebildi de günümüzün entrikalarına bulaştı ? Gerçek sevgi dedikleri şeyden kaldı mı diye çok düşünüyorum.


Bu arada ister istemez kısa bir dipnot düşme gereği duyuyorum. Bazı manevi değerlerini yitirmemiş,kutsal sevgiler hala süregelmekte. Anne mesela. Cennetin fragmanı onlar bizim için. Bizim mutluluğumuz için her şeyi yapabilecek, gözü kapalı canını verebilecek yegane varlıklar. Onlara lafım yok vesselam. Gerçi günümüzde cinnet geçirip kızını,oğlunu öldürenleri de duymuyor değiliz. Neyse bunlar da ayrı konu, şimdi oralara hiç bulaşmayalım. Benim asıl bahsetmek istediğim; bazı insanların, hayatımızın her yerinde olmasını istetecek kadar büyük olan, dostluk ve aşk gibi sevgi türleri. "Aşk ile Sevgi aynı şey değil " dediğinizi duyar gibiyim sanki.. Evet değil, bende bu fikirdeyim. Ama ister istemez aklıma bir soru daha geliyor. "İnsan sevmediği birine aşık olabilir mi?" Şekil itibari ile çok saçma bir soru oldu dimi ? Ama düşünecek olursak aslında çok mantıklı bir yere çıkıyor. Şöyle ki ; "Aşk benim olsun, sevgi mutlu olsun der" sözünü duymuşsunuzdur belki. Bu cümleye kesinlikle katılıyorum. Aşık birazda bencilliktir ve bunca zamandır gördüğüm,duyduğum yada tanık olduğum aşklara bakınca "Aşk geçicidir" diye bir sonuca da varıyorum aynı zamanda. Peki ya efsane olmuş aşklar ? Leylalar, Mecnunlar ? Bütün o duyduğumuz olağanüstü aşk hikayeleri gerçek miydi ? Yoksa hepsi ticari oyunlara bulaşmış, süslü edebiyatlar mıydı ? Günümüze bakacak olursak, ne kadar gönülsüzce olsa da ben bu soruya evet diye cevap veririm. Bitmeyen aşk diye bir şey olduğunu düşünemiyorum çünkü. Günümüzde aşkın her şeye konu olmasına rağmen, bitmeyecek kadar büyük bir şey olduğuna inanamıyorum. Peki acaba hangisi gerçek ? Aşk biter mi bitmez mi ? Eğer aşk bitmeyen bir şeyse, biz nerede yanlış yapıyoruz o zaman ? Aşk benim olsun der diye, sadece benim olsun deyip de mutlu olsun kısmını mı unutuyoruz. Sevgimiz mi eksik ? A-aa, lütfen. Öyle bir şey yok bize göre. Dilimizde bir "sevgi" tutturmuşuz, ölümüne seviyoruz kim sorsa. Peki ya aşkımız ? - " Çok ayıp ! ", ölümüne aşığız. (ve Joytürk asıl bombayı burada patlatır. Duman araya " Aşk için ölmeli, aşk o zaman aşk ! " diye girmiş bulunuyor :D ) Aşkın gelişi,aklın gidişidir derler ya.. Aklımızı kaybedecek kadar çok aşığız hatta. Ama bu cevaplar matematiğe uymuyor. Sağlanmıyor bu denklem. Madem hepsi tam, neden bitiyor bu aşklar? Yıllardır aşkı anlatanlar mı yalancı biz mi ? Yalancı bizsek, bilmeden mi yalan söylüyoruz acaba ? Aşkın yada sevginin ne olduğunu bilmediğimiz için mi öyle sanıyoruz ? Acaba aşk nasıl bir şey ? Sahi bu arada , sevgi neydi ?


Love's translated; his 'I'll love you forever and always',meant.. ' until next Saturday '... "

5 Ekim 2011 Çarşamba

Neden uçmuyor İnci ? - Uçar bi gün ***

"Hayallere bağlanmak ve yaşamayı unutmak iyi değildir."
Çok sevdiğim ve 2-3 sene öncesine kadar deliler gibi izlediğim film olan "Harry Potter" da geçer bu replik. Bilge büyücü Dumbledore, Harry'nin kelid aynasına bakarak hayallere dalması üzerine söyler bu lafı. Harry aynada anne ve babasını görür. Yanında olduklarını görür. Fakat annesiyle babası ölmüştür. Bla bla bla işte. Olayın özetini anladınız siz. 
İllaki herkesin hayatında kelid aynası niteliği taşıyan ve hayallere daldıran bir şey vardır. Kim bilir ne örnekler çıkar. Herkes için aynı olmaz sanırım.
Mesela aklıma gelenler; şarkı,şiir,hikaye,obje vb. 
Sadece o şarkıyı dinlerken yada o şiiri okurken hayallere kapılıp gidiyor olabiliriz. Ama bu şekilde yaşamakta çok sakıncalıdır Dumbledore'un dediği üzre. Ben burada gerçekleri yazıyorum. Hayalin neresi kötü demeyin sakın. Biliyoruz da konuşuyoruz dimi ? Hayal olması gereken bir şeydir. Ama hayatınızı yönetmesine izin vermeyin ! 
Özellikle kafayı; benim yediğim gibi fallarla yemiş arkadaşlara sesleniyorum. Gerçeklik ve mantıktan uzaklaşan hayalleri destekleyen fallara kendinizi kaptırmayın. Eğer kendinizi kaptırmayı engelleyemiyorsanız o zaman fal baktırmayın. Gelin siz beni dinleyin. En iyisi mi fal falan baktırmayın. İnanmıyorum dedikçe ne zaman hayal dünyasında yaşamaya başladığınızın farkına bile varmazsınız. Sonra gerçekler buz gibi yüze çarptığında, normal seyirli acıların bin katını yaşarsınız. 

Kelebekleri salın.
Mutluluğunda bir bildiği vardır elbet. 
Hem zaten bugünü atlatırsak yarın diye bi'şey yok ki..
Bi' üstteki cümleyi iyi okuyun/anlayın. 
Ha bu arada, yazık lan bize ! 
________________________________
Ben bazen.. biraz,ımm..şey,evet tamam,bu sefer.. Ve son *
(*) bkz: Hadi Oradan !
(*) bkz-2: Yersen ?

1 Ekim 2011 Cumartesi

Geçmiş(mi?)**

Geriye bıraktıkları kadardır insan. Geçmişte yaşanmış her şey aslında çok önemlidir. Ama aynı zamanda da geçmişe bağlı kalıp yaşamamak gerekir. Hem önemli, hemde bağlanmamak lazım. Evet çelişiyor belki. Ama bir de şu açıdan bakın. Geride bıraktıklarımız bizim için önemliyse ve biz onlara bağlanıp kalırsak, şu an'ı kaçırmaz mıyız ? Bu zamanlarda geleceğin geçmişi olmayacak mı ? Geride güzel şeyler bırakabilmek için dümdüz yolumuza bakmalıyız. Evet, tüm diyeceklerim bu kadar. By.