31 Aralık 2012 Pazartesi

biraz müzik **

Biraz müzik hakkında konuşalım. Mesela hayatım boyunca, bütün şarkılarını dinlemek isteyeceğim kadar çok sevdiğim bir sanatçı yada grup olmamıştı. Müzikteki değeri anlamama olanak sağlayan Quuen ve Beatles gruplarına bu yüzden biraz daha fazla bağlıyım. Beatles'ın her şarkısının müptelası değilim açıkçası. Grubu çok seviyor olmama rağmen, favorilerime girebilecek en fazla 10 tane şarkı çıkar. Bunlardan 3-4 tanesi de John Lennon'un single albümlerindendir muhtemelen. Özellikle Queen'den önerebileceğim ve gerçekten çok fazla güzel olduğuna inandığım onlarca şarkı var. Artık favori grup yada sanatçı gibi bir anketle karşılaşırsam, hiç düşünmeden Queen, Freddie Mercury şeklinde yanıtlayabiliyorum. Şarkıların devamı gelmeyecek olması çok kötü tabi.. Bu değişmez gibi geliyor bana ve değişmesini de istemiyorum. Ama bunlar dışında gerçekten müziğin hakkını verdiğine inandığım, şarkıdan çok sanat eseri olarak baktığım bir kaç yapıtı sizlerle paylaşmak istiyorum.

"Sting - Desert Rose" - Gerçekten profesyonel anlamda bir şarkı yapmanın zorluğunu biliyorum ve az çok bunlarla uğraşmışlığım olduğu için, bu şarkıyı her seferinde dinlediğimde daha fazla haz almama sebep oluyor. Şarkı demeye gönlümün elvermeyeceği kadar güzel bir sanat eseri bence. Sevdiğim çok fazla şarkı vardır ama bu şarkı çok başka yahu.

"Toni Braxton - Un-Break My Heart" - Dinlemediğim binlerce güzel şarkı ve sanatçı olduğuna eminim. Ama benim tarzım ve dinlediklerim arasında en başlarda gelen, Toni Braxton'ın, ses'in dibine vurduğu, zenci gırtlağının hakkını verdiği ve iniş çıkışlarıyla gerçekten başımı döndüren bir şarkı.

"Amy Macdonald - This is the life"  - Belki bu biraz garip gelmiş olabilir diğer şarkılara göre. Ama gerçekten normal bir şarkıdan öte bir şarkı olarak gelmiştir bana hep. Başka yerlere alıp götürebilen nadir parçalardan olduğunu düşünüyorum. Gerek sözleri gerek müziğiyle, baya severim :)

"Blind Guardian - Bard's Song" - Bu baya bir tarz ayrımlarına girebilecek bir şarkı. Ama Blind Guardian gibi sağlam bir gruptan, bu şekilde hem yormayan hemde sıkmayan bir şarkının, favoriler arasına girmesini gerektiğini düşünüyorum.

"Scorpions - Still Loving You" - Yıllarca gönlüme taht kuran şarkı. Zaten Scorpions gibi harika bir gruptan çıkan böylesine slow bir aşk şarkısını kim niye sevmesin ki ? :)

"R.E.M - Losing my religion" - Üst üste bin kere dinlesem bıkmayacağım şarkılardandır. Çok güzel gaza getirir, fazla enerjiyi atmaya yardım eder. Açıkçası R.E.M'in diğer şarkılarını merak edip dinlemedim. Ama bu şarkı kesinlikle favorilerimde üst sıralarda.

Biraz klişe olarak görünebilir ama;

"Evanescance - My immortal"
"Celine Dion - My heart will go on"
"Christina Aguilera - Hurt"
"Kate Voegele - Hallelujah"
"Enya - Only Time"
"Whitney Houston – I Will Always Love You"

kesinlikle vazgeçilmez şarkılardandır. Ruh hali ve duruma uygun zamanlarda, çerez gibi gider :)

Yıllar geçsede en az ayda bir dinlediğim şarkılar arasında da;

"Muse - Unintended"
"Anastacia ft. Ben Moody - Everything Burns"
"Cat Stevens - Lady D'Arbanville"
"Demis Roussos - Goodbye my love goodbye"
"Michael Fugain - Une Belle Histoire"
"Edith Piaf - La Vie en Rose"
"Gary Jules - Mad World"
"Led Zeppelin - Stairway to Heaven"
"Chris Isaak - Life will go on"
"Sting - Shape Of My Heart"
"Travis - Last Train"
"Elton John-Sorry Seems to be the Hardest Word"

bunlar vardır. Özellikle Edith Piaf fazla vazgeçilmezdir. 

Bunların dışında Queen'e gelirsek;

Tabiki "Bohemian Rhapsody" ile başlıyorum. Bunun sanat eseri olduğu zaten genel bir kanı haline gelmiş.

"The show must go on" Her dinleyişimde Freddie'nin ölmeden önce söylediği son şarkılardan biri olduğu aklıma geldikçe daha da bir seviyorum. O arkadaki sololar ve o sesle nasıl da harika bir şey çıkıyor ortaya.

"Innuendo" Bu şarkının hem kullanılan ensrümanların bütünlüğü hemde dışa vurduğu kompozisyonla, insana aynı anda bir çok duyguyu yaşatabilen nadir şarkılardan olduğunu düşünüyorum.

Queen'in şaheserleri saymakla bitmez. O yüzden benim en çok sevdiğim albüm olan Innuendo'yu söyleyip bu kısmı es geçiyorum.

Freddie Mercury'nin sololarından ise;

"I was born to love you"
"Love me like there's no tomorrow"
"Living on my own"

bu üçü özellikle favorimdir. Her gün 4-5 kere dinlerim :)

Beatles' a gelirsek. Dediğim gibi en fazla 10 tane çıkar diye düşünüyorum. Bunlar da baya bilinen şarkılarla başlıyor.

"Hey Jude"
"Yesterday"
"Let it be"
"Girl"
"John Lennon - Imagine"
"John Lennon - Oh my love"

şuanda aklıma gelenler bunlar. 

Zevkler ve tarzlar ne kadar farklı olursa olsun, bu şarkıların çoğunun her insan tarafından sevilebileceğini düşünüyorum. 

_______________________________________


21 Aralık 2012 Cuma

Any way the wind blows**

Derslerden biriydi yine, en sevdiklerimden. Öğretmenle, hoca kavramı arasında kaldığım bir dönemdi, güzel bir dönemdi. Hoca yamağı dedikleri bir tabir vardır ya, o bendim işte. Severdim sevilmeyi, napayım. İnek miydim yoksa baş belası mı hala kestiremiyorum onu. Ama düşününce öyle öğrenci mi olur lan diye kendime sormuşluğum çok vardır. Neyse bunlar başka konular şimdi. 

Beni sevmeyen bir hocanın dersiydi. Dersi çok seviyor ve hocayı da çok cool buluyodum açıkçası. Hep istedim beni sevmesini. Ama o hep en yakın arkadaşımı sevdi. Sonra herkes onu sevdi. Beni de sevenler vardı ama hep 2. idim. Hiç birinci olamadım. Neyse işte ders başladı, hoca ödevleri kontrol edecek. Gerçekten elektrikler kesilmişti. Bütün gece gelmemişti. Birde çok fazla ödev yok diye yapmamıştık. Arkadaşımla evlerimiz yan yana olduğu için ne yapsak beraber yapardık. Sonra hoca gözde öğrencisinin ödevi yapmadığını duyunca biraz bozuk attı. Sıra bana geldiğinde de , " "o" elektrikler kesildi diye yapmadı, sende o yapmadı diye yapmadın dimi ? " dedi. 

O anki ruh halim aklıma geldikçe midem bulanır. O kadar kötüydü. İşte o küçücük minnacık bünyenin yaşadığı bu eziklik yıllarca büyüyüp büyüyüp müthiş bir komplekse dönüştü. Şimdi sorsanız adımı hatırlamaz, yüzümü görse belki tanımaz. Ama ben yüzünün her ayrıntısına, bir şey anlatırken ellerini nasıl kullandığına, boyuna, kilosuna kadar hatırlıyorum. O sinirle kitabın kapağını açıp, atarlı giderli bir şekilde süslü harflerle, "bu ders benim için bitmiştir" yazdığım anı daha dün gibi hatırlıyorum. 

Kimseye anlatamadığım bir kaç utandığım anımdan biridir. Neden bilmiyorum ama yara gibi bir şey. O yüzdendir ki haritayı yeni yeni öğreniyorum :) Bu da saklayabileceğim şeylerin ne kadar saçma ve kişisel olduğunu anlatma çabamdır. Bakır tel gibi bükülebilen bir insan olmak istemiyorum daha fazla ben. O yüzden o çukura merdiven saldım, gün be gün yukarı çıkıyorum. 


Thunderbolt and lightning -- 
very, very frightening me.

sağlıcakla.

13 Aralık 2012 Perşembe

(D)o zaman(ı) ^^

Do ile başladı, inceden inceden. Genelde tercih edilmezdi. Zaman geçti sesler değişti. Re ile devam etti. Pek tarzım değildi. Mi, fa, sol derken ısındı sesler, gülüşler. Sol ve La birbirlerini sevdiler. Ahenk içinde dans ettiler. Şimdi düşününce risk imiş fakat, açılsın dedi gönül, olacaksa Si olsun. Açıldıkça güzelleşti, güzelleştikçe acıttı. Kusursuz olsun diye uğraştıkça nefes tüketti. Zaman geçtikçe yorar.. İsteksiz bir hırıltıyla tekrar Do'ya dönüşür. Bu başlatan Do değil. Aynı gibi görünür fakat karanlık ve boğuktur. Ciğerleri patlatır, nefessiz bırakır, sözleri yutturur. Bütün iş diyaframa kaldı. Si'ye dönüp şarkıyı bitirebilirsek ne ala. Bütün iş nefeste...

--------------- /

Hayat zorlaşınca, çıkmaz sokaklarda soluksuz kalınca,
Azalınca manadan, seyyar sevdalarda parçalanınca,
Dil yetmeyince, göz görmeyince, gönül hissetmeyince,
Kırılınca camdan kalp, dönüp yalnızlığa kilitlenince,
O zaman şarkı söylemek lazım avaz avaz,
O zaman şarkı söylemeli çığlık çığlığa.
O zaman yüreğin yükü hafifler belki biraz,
O zaman şarkı söylemek lazım avaz avaz ..