21 Aralık 2012 Cuma

Any way the wind blows**

Derslerden biriydi yine, en sevdiklerimden. Öğretmenle, hoca kavramı arasında kaldığım bir dönemdi, güzel bir dönemdi. Hoca yamağı dedikleri bir tabir vardır ya, o bendim işte. Severdim sevilmeyi, napayım. İnek miydim yoksa baş belası mı hala kestiremiyorum onu. Ama düşününce öyle öğrenci mi olur lan diye kendime sormuşluğum çok vardır. Neyse bunlar başka konular şimdi. 

Beni sevmeyen bir hocanın dersiydi. Dersi çok seviyor ve hocayı da çok cool buluyodum açıkçası. Hep istedim beni sevmesini. Ama o hep en yakın arkadaşımı sevdi. Sonra herkes onu sevdi. Beni de sevenler vardı ama hep 2. idim. Hiç birinci olamadım. Neyse işte ders başladı, hoca ödevleri kontrol edecek. Gerçekten elektrikler kesilmişti. Bütün gece gelmemişti. Birde çok fazla ödev yok diye yapmamıştık. Arkadaşımla evlerimiz yan yana olduğu için ne yapsak beraber yapardık. Sonra hoca gözde öğrencisinin ödevi yapmadığını duyunca biraz bozuk attı. Sıra bana geldiğinde de , " "o" elektrikler kesildi diye yapmadı, sende o yapmadı diye yapmadın dimi ? " dedi. 

O anki ruh halim aklıma geldikçe midem bulanır. O kadar kötüydü. İşte o küçücük minnacık bünyenin yaşadığı bu eziklik yıllarca büyüyüp büyüyüp müthiş bir komplekse dönüştü. Şimdi sorsanız adımı hatırlamaz, yüzümü görse belki tanımaz. Ama ben yüzünün her ayrıntısına, bir şey anlatırken ellerini nasıl kullandığına, boyuna, kilosuna kadar hatırlıyorum. O sinirle kitabın kapağını açıp, atarlı giderli bir şekilde süslü harflerle, "bu ders benim için bitmiştir" yazdığım anı daha dün gibi hatırlıyorum. 

Kimseye anlatamadığım bir kaç utandığım anımdan biridir. Neden bilmiyorum ama yara gibi bir şey. O yüzdendir ki haritayı yeni yeni öğreniyorum :) Bu da saklayabileceğim şeylerin ne kadar saçma ve kişisel olduğunu anlatma çabamdır. Bakır tel gibi bükülebilen bir insan olmak istemiyorum daha fazla ben. O yüzden o çukura merdiven saldım, gün be gün yukarı çıkıyorum. 


Thunderbolt and lightning -- 
very, very frightening me.

sağlıcakla.