28 Aralık 2011 Çarşamba

There's no way to exit ^^

Hiç kimseye yada hiç bir yere ait olamama hissi ne kötüdür bilir misiniz? Dibi görünmeyen bir kuyuya düşmüş gibi oradan oraya savrulur insan. Sırf bir şeyler yapıyor olabilmek için onlarca saçmalamaca, yüzlerce boş iş. Gerçekten bir şeyler yapabiliyor olduğunu nasıl anlar ki insan hem ? His meselesi sanırım.Bu da çoğu şeyde olduğu gibi psikolojik. Peki psikolojiyi bu derece etkileyip, insanı böyle bir çıkmaza sürükleyen duygular nereden geliyor? Sanki hiç bir amacı yokmuş gibi, insanın kendini salması çok kötü. Hiç kimse size ilaç olamazmış gibi gelir. Arkadaş, dost, sevgili.. Bunları geçtim, anne-baba bile yabancı gelir bazen. Sınırlarının olup olmadığı hala daha tartışılan şu koca evrene sığamazsınız. Bu girdaptan nasıl çıkabileceğinizi düşünüp durursunuz.


Hani deriz ya eski bayramlar yok diye. O hissi anlatamayacağım ama bilirsiniz işte, eski bayramlarda hissettiğimiz duygu yok artık. Ait olamama durumda hissedilen de bu duyguya benzer işte. Hiçbir özel günün bir özelliğinin kalmadığı hissi. Aslında hiçbir şeyin özelliği kalmaz. Sadece zaman geçsin ve kabus bitsin diye "uyumak" isteriz genelde. Yada melankolinin dibine vurur, kendimizi kapatırız bir şekilde. Ben uyumayı tercih ediyorum. En zararsız yöntemi bence melankolinin. Yada amaçsızlığımı, uyuma isteğime bahane ediyorum. Bilemiyorum. Gerçekten neler olduğu hakkında bir fikrim yok. Çırpındıkça batmak diye bir şey vardır ya, evet işte aynen o. Peki gerçekten nasıl kurtulunabilir bu lanet histen ? 


Belki de artık hayata beyaz bayrak çekmemiz gerekiyordur. Hayatın çıkmazlarından dem vurmak yerine, kendi irademize savaş açmalıyız, kim bilir? 


Sahi, burada genelleme yapıyorum ama tamamen kendimi anlatıp, kendime anlatıyorum. Anladınız zaten. [ -Emergncy *S.O.S ]


Hayat aslında basittir..!
You gotta be kidding me, right?
________________________________


It's difficult, to win the game according to yourself in spite of everything. By the way, you also lose the game according to yourself ! Double responsibility .It's mean... f*ck this shit..

25 Aralık 2011 Pazar

Yaşamlar "Düş" kadar sahte**


Yaşamlar bir düş kadar sahte, 
Düşler bir umut kadar yakın, 
Umutlar bir dünya kadar büyük, 
Dünya ise durmuş dönmüyor artık. 


Durup gökyüzünü izliyorum her gece, 
Yıldızlar birlik olmuş,dans ediyorlar fikrimce, 
Ay bu güzelliklere şaşırmış bakıyor, 
Yıldızlara ışık vereni unutanlara gülercesine.. 


Ay kendisini en parlak sanıyor, 
Alev gibi yanan koca devi unutuyor. 
Hüzünlü bulut bile bunun farkına varmış, 
Hayat oyununu kuranı unutanlara ağlıyor. 


Zamanı gelince çiçekler açıyorlar.. 
Susuz kalınca çaresiz,nasıl da soluyorlar.. 
Hayatta nefes alıp,havayı soluyanlar, 
Solacakları günü unutup,karanlığa gidiyorlar.. 


Çıktığımız basamaklar teker teker kırılıyor, 
Tepede ölüm bize bakıp kararsızca gülümsüyor, 
Ruh bedenden ayrılacak sabırsızca bekliyor, 
Ne çabuk, ne yavaş hayat böyle ilerliyor. 


Dört mevsim adeta yaşamı andırıyor, 
Doğum ile ölüm arasındaki ince çizgiyi anlatıyor. 
Yeni sene kış ile başlayıp yaz ile bitsede, 
Hayat denen sahne sonbaharla kapanıyor! ! 


Rose'

Başka biriyle 2. yastığı paylaşıp, Göz yumup seni düşlemek… Nasıl bir fahişeliktir bilemezsin!

Oysa ki ben; "Seni ne zaman uyurken hayal etsem, Affediyordum(!)" 


Her defasında aynı tat var sanıyorum,
Oysa ne çok yalan var ne çabuk aldanıyorum,
Belki bir yerde duruyordur diyorum
Ve buldum sandığımı o yere koyuyorum,
Belki biraz diner sandım seversem yeniden içimin acısı,
Oysa ne kalbim bıraktı acıyı ne de dudaklarım acının tadını,
Öylesine vurucu bir dalga gelip geçen üzerimden,
Her defasında hayallerimi yıkan,
Ve akıp giden bir dalga tadıyla tenimin,
Seni bana beni sana karıştıran tuzuyla terimin!
Tek başına sevdiğim gibi tek başına yıkabilir miyim dalgaları?
Sevişmesem yazabilir miyim böyle masalları,
Sevmesem diner mi içimin yası?

İrade nedir bilir misin?
Durup bakmak sana bir köşeden,
Çocuk gibi gülümsemek içimde solanı görme diye
Ve dokunmadan hissetmek nasıl koktuğunu,
İçmek dudağına değen kokulu çayın bardakta kalanını, her yarım bıraktığını,
Gittiğin zaman kapıyı kapatıp geride kalanlara kahkaha atmak gizlenircesine,
Nasıl bir yakalanma korkusudur
Sorma!
Bilemezsin nasıldır sana iradeli davranmak…

Küçük bir kızı oynayıp, kocaman bir kadını saklamak,
Ve istendiğini hissedememek,
"Dur! Sus! Yapma!"yı bilmek,
Bilip beyninden kalbine hiçbir hücrene söz geçirememek,
Tekrarlanan bir sayfanın üzerinden her gün geçmek,
Bazen yokmuşsun gibi davranıp,
Olduğun her ana şükretmek,
Ve geçtiğin yerlerde diz çökmek…
Oynamak! Hep oynamak, rolü iyi omuzlamak,
Durmak! 
Susmak! Sustuklarını yutmak,
Bilmek ve de… 
İmkânsızlığını, olmayacağını…
Göze alamayacaklarını görmek,
Sana iradeli davranmak nasıldır bilemezsin…

Başka biriyle 2. yastığı paylaşıp,
Göz yumup seni düşlemek…
Nasıl bir fahişeliktir bilemezsin! 

Aşk insanı bu kadar ucuzlatır mı?
Hayal etmek dediğin bu kolay mı?
Başkasına soyunup sana tüm kapıları kapamak nasıl bir örtünmektir bilemezsin!

İşte bu yüzden bacak arasında değil aşk,
Sen her şeyi biliyorken,
Ben her şeyi göze almışken,
Sana uzaktan kıvranmak,
Nasıl acılı bir kanserdir bilemezsin!

Gecenin en berbat saatinde,
Dudaklarım titreyerek, boynuma dolanan saçlarımdan nefret ederek uykusuzluğuma sövmek,
Ve imkânsızı bildiğimden kızamamak sana,
Nasıl bir öfkedir bilemezsin! 

Bırak gel her şeyi!
Ben kaçıp gitmeye hazırım,
Bırak boğulmama, içinde kalmama izin ver!
Yüzüme dokun, konuşma,
Çay yapayım, sabaha kadar susalım,
Bana bakarak uyu,
Giden ben olayım! 
Geride kalanı ya al ya da bırak,
İçimde her şey noktalanmış kalsın,
Seninle virgüller atamamak hayata,
Nasıl bir noktadır ki dönemezsin,
Seni iradeli sevmek nasıl bir açlıktır bilemezsin!

Dilerim böyle bir zulme hiç bulanma,
Ve hiçbir aşka tek başına doyma,
Hayran değilim ne asaletine kalbimin ne de sabrına,
Sana her baktığımda onu acıtmak nasıl bir günahtır bilemezsin!



Çisel Onat - İrade Alıntıdır.

24 Aralık 2011 Cumartesi

Be Fri , First End :)

Hiç kimsenin hiç kimseyi sevmediği zamanlardı,
Kalbimize o zamanlar aşk gerçeği dolmamıştı.
Bir bütün gibi görünsek de, yalnızdık çoğu zaman,
Arkasına saklandığımız hayallerimiz solmamıştı.


Belki de bu kadar tamamlanmak uğrunaydı,
Onca zamandır çektiğimiz her acı..
Belki de yeniden doğmak uğrunaydı bunca zamandır,
Geriye bakıp özlediğimiz her anı.


Gerçekler olmasaydı,düşlerde kalmasaydı,
Özlenenler unutulunca kalır mıydık yan yana?
Büyük bir parçamız kalplerimizle birlikte,
Kalplerimiz her zaman avuçlarımızın içinde.


Bize ilham veren en büyük şey bitmeyecek sevgimiz iken,
Bazense piyanodan yükselen tiz bir nota.
Ne olursa olsun hayat başaramayacaksın hiç bir zaman,
Uçurumlar döşemeyi aramıza..


Sana şarkı yaptım bebeğim. 

Birden gelir kış fark etmessin..


Çok değiştik aslında.. Hayat bize resmen acılar verip, üstü kalsın dedi. Büyüdük,olgunlaştık,canımız yandı,ağladık,sızladık,bir daha yaşayamayacağız sandık belki de. Ama yaşıyoruz işte hala. Her acının bir nedeni vardır ya, gerçekten de öyle. Üstümüzden tüm anılarla dolu kimliğimizi alıp, acılarla dolu yerlere götürür bazı şeyler. Zordur. Çok zordur. 

Bazen zor gelen şeyin ne olduğunu bile fark edemeyiz. Sadece zordur. O acıları yaşayıp yaşamamak istediğini bile bilemezsin. Hangisinin daha fazla acı verdiğini yada hangisini yaşamanın daha umut dolu olduğunu. Kahrolursun ama bilemezsin. Seçtiğin hayatı yaşar, seçtiğin acıyı duyar ama hiç bir zaman seçtiğin çözümü uygulayamazsın. Yüzeysel olur belki, evet ama en ufak bir darbede hemen açılır yaran. Derinleşir. Bastırdığın tüm duygular yüzeye çıkar. Bununla da kalmaz yarana tuz basarlar. Böyle sürüp gider işte. He tabi, arada mutluluklar elbet vardır. Ama biteceğini bildiğini düşünmek bile bitmesi için geçerli bir durumdur. 


Kaçırırsın hayatı..




18 Aralık 2011 Pazar

İki bilinmeyenli denklem & fonksiyonel kısır döngü (gof)^

Sevgi nedir ? Çok klişe oldu,evet.. Çokça zamandır sorulur bu soru. Herkes kendine göre bir cevap verir, yada veremez. Böyle sürüp gidiyor. Peki klişeliğinden arındırıp sorunun özüne odaklanırsak, gerçekten de ne bu sevgi ? Kimi sevip, kimi sevmediğimizi nasıl anlayabiliyoruz? Nasıl işliyor bütün bunlar ? Çok sevdiğimiz birinin yanında sıkılır mıyız? Yada sevmediğimiz birinin yanında olmaya dayanabilir miyiz? Çok soru var aklımda bunlar gibi. Çok sıkıldım çünkü.

Duygular kalpten dile gelene kadar şekil değiştiriyor bazen. Bazen beyinde bloke oluyor falan. Sevgi gibi kutsal bir şeyi, madalyonun iki yüzü haline nasıl getirebiliyoruz ki biz ? Buna hakkımız olup olmadığını sorgulamak bir kenara, nasıl oluyor da bu güzel duyguyu kişisel cehennemimize çevirebiliyoruz  ? (ve tam bu noktada Joytürk bombayı patlatır. Erkin Koray - Seni her gördüğümde) Yüzyıllardır söylenir. "Sevginin karşılıklı olması gerekmez." "Karşılık beklenmeyen sevgi, gerçek sevgidir." ve buna benzer bir ton cümle.. Çocukluğumuzun hikayeleri, yüzyılların destanları, tarihe geçmiş sevgiler nasıl bu denli şekil değiştirebildi de günümüzün entrikalarına bulaştı ? Gerçek sevgi dedikleri şeyden kaldı mı diye çok düşünüyorum.

Bu arada ister istemez kısa bir dipnot düşme gereği duyuyorum. Bazı manevi değerlerini yitirmemiş,kutsal sevgiler hala süregelmekte. Anne mesela. Cennetin fragmanı onlar bizim için. Bizim mutluluğumuz için her şeyi yapabilecek, gözü kapalı canını verebilecek yegane varlıklar. Onlara lafım yok vesselam. Gerçi günümüzde cinnet geçirip kızını,oğlunu öldürenleri de duymuyor değiliz. Neyse bunlar da ayrı konu, şimdi oralara hiç bulaşmayalım. Benim asıl bahsetmek istediğim; bazı insanların, hayatımızın her yerinde olmasını istetecek kadar büyük olan, dostluk ve aşk gibi sevgi türleri. "Aşk ile Sevgi aynı şey değil " dediğinizi duyar gibiyim sanki.. Evet değil, bende bu fikirdeyim. Ama ister istemez aklıma bir soru daha geliyor. "İnsan sevmediği birine aşık olabilir mi?" Şekil itibari ile çok saçma bir soru oldu dimi ? Ama düşünecek olursak aslında çok mantıklı bir yere çıkıyor. Şöyle ki ; "Aşk benim olsun, sevgi mutlu olsun der" sözünü duymuşsunuzdur belki. Bu cümleye kesinlikle katılıyorum. Aşık birazda bencilliktir ve bunca zamandır gördüğüm,duyduğum yada tanık olduğum aşklara bakınca "Aşk geçicidir" diye bir sonuca da varıyorum aynı zamanda. Peki ya efsane olmuş aşklar ? Leylalar, Mecnunlar ? Bütün o duyduğumuz olağanüstü aşk hikayeleri gerçek miydi ? Yoksa hepsi ticari oyunlara bulaşmış, süslü edebiyatlar mıydı ? Günümüze bakacak olursak, ne kadar gönülsüzce olsa da ben bu soruya evet diye cevap veririm. Bitmeyen aşk diye bir şey olduğunu düşünemiyorum çünkü. Günümüzde aşkın her şeye konu olmasına rağmen, bitmeyecek kadar büyük bir şey olduğuna inanamıyorum. Peki acaba hangisi gerçek ? Aşk biter mi bitmez mi ? Eğer aşk bitmeyen bir şeyse, biz nerede yanlış yapıyoruz o zaman ? Aşk benim olsun der diye, sadece benim olsun deyip de mutlu olsun kısmını mı unutuyoruz. Sevgimiz mi eksik ? A-aa, lütfen. Öyle bir şey yok bize göre. Dilimizde bir "sevgi" tutturmuşuz, ölümüne seviyoruz kim sorsa. Peki ya aşkımız ? - " Çok ayıp ! ", ölümüne aşığız. (ve Joytürk asıl bombayı burada patlatır. Duman araya " Aşk için ölmeli, aşk o zaman aşk ! " diye girmiş bulunuyor :D ) Aşkın gelişi,aklın gidişidir derler ya.. Aklımızı kaybedecek kadar çok aşığız hatta. Ama bu cevaplar matematiğe uymuyor. Sağlanmıyor bu denklem. Madem hepsi tam, neden bitiyor bu aşklar? Yıllardır aşkı anlatanlar mı yalancı biz mi ? Yalancı bizsek, bilmeden mi yalan söylüyoruz acaba ? Aşkın yada sevginin ne olduğunu bilmediğimiz için mi öyle sanıyoruz ? Acaba aşk nasıl bir şey ? Sahi bu arada , sevgi neydi ?

Ben de senin kadar gerçekleri görüyorum !

Sorunun nerede olduğunu anladım. Sezen abla saolsun anlamama yardım etti yine.. 


"İnsan acılarla kıvransa da
Ve o aşkta bir daha doğsa da
Dünyasını yeniden kursa da
Düşler ve gerçekler ayrı ayrı yaşar"


Burada hata yapmışım. Düş ve gerçekleri aynı kefede yaşatmaya çalışarak hata yapmışım ben. İkisine de gözümü yumacak kadar çok bağlanamamışım. Bağlanmak nedir ki zaten ? Gözünü karartacak kadar çok bağlanmak aşk değil midir ? Ama ben kurduğum o güzel düşe aşıktım. Gerçekler bile onun önüne geçemezdi. Neden olmadı yine? Gerçekler yüzünden değil mi.. Onun da beni sevmediği gerçeği aşkımın önüne geçti. Peki soruyorum şimdi Sezen abla, bu duruma uygun bir şarkın da var mı acaba ?


"Hayat bazen öyle insafsız ki,küçük bir boşluğundan yakalar.Hissettirmez en zayıf anında,seni ta yüreğinden yaralar.."


"Bir düş kurdum,düşlerimde. Hem huzurlu hemde huzursuz küçük bir dünya. Zaman her şeyi yıktı geçti. Ne gerçek kaldı ne rüya.."
______________________________________


Olsun demekte zor artık,
Çocuk düşlerimiz yok artık.

6 Aralık 2011 Salı

Sor bana pişman mıyım ?

Yeni birini sevmek.. Çok zor tabi ki. Ama ani bir şey değildi bu. Böyle olmasını istemiyor muydum ? Ama senin gibi birini değil. Yada bana her acı çektirenler gibi. Mazoşistim, evet. Acı çektireni sevmek alışkanlık olmuş. Fark etmedin mi zaten hiçbir şey umurumda değildi. Aslında o senin yanındaki, benim ben olduğum halimde değildi. Sadece yanında olmak istedim. Yanımda olmanı istedim. Bir tenin sıcaklığı, uzun zamandır ilk defa bana bu kadar tanıdık geldi. Uzun zamandır ilk defa, başımı göğsüne yasladığım adamı gerçekten istedim. Sevip sevmemesi önemli olmadan..Kafamda hiçbir soru işareti oluşmadan.Ellerimden kayıp gidişini izlediğim her insan çok yordu beni. Susup oturamazdım. Yanında mutluyken ve bunun adına aşk diyebiliyor iken bunu içime atamazdım. Boşluk değil bu biliyorum. Aşk gibi ama o da değil. Mantığıma aykırısın çünkü. O yüzden oldu bu. Bütün duygu yoğunluğum, aşka olan aşkım ve acıya olan bağlılığımdan ötürü oldu. Bütün diyeceklerim bunlardan ibaret adam. Sevgiyle kal :)


"Üzülürsün" diyorsun.. Merak etme. 
Bana yazı yazdıracak kadar bulandırdın, evet.
Ama işler artık bende böyle yürümüyor..
Suya "cemre" düşmeden temizlenir buralar.


No more string attached.


Sevmeyeceksin beni…Biliyorum bu şehri bana dar edeceksin… 
Çünkü anladın; sevgimden tanıdın beni.O yanık, o hasta bakışımdan…Uçuruma atlar gibi sevdalanışımdan… Sevmek deyince, hemen ardından, ölüm, dememden anladın… Anladın ve kardeşini bir kabustan uyandırır gibi çırılçıplak gerçeğe uyandırdın beni; uyandırdın ve kaçtın… 

Çünkü sen de benim gibiydin; sen de benim gibi seni sevmeyeni sevdin hep.
Sana acı çektireni…Seni aramayanı, telefonlarına çıkmayanı, çıkınca seninle bir küfür 
gibi konuşanı sevdin…Sen de benim gibi seni incitip üzeni sevdin hep. Bakışından hissettim bunu, kokundan, dokunuşundan… Beni sevmeyecektin biliyorum ama…Ama, öyle susamıştım ki kendim gibi birini sevmeye…Öylesine muhtaçtım ki gerçekten incitilmeye, gerçekten acı çekmeye, kendim gibi birini özlemeye öylesine muhtaçtım ki, seni tanır tanımaz çözüldüm… 
Sana da olmuştur…Öylesine susamışsındır ki sevilmeye, kendin gibi birini 
bulunca tutamaz kendini, herşeyi, belkide söylenmiycek her şeyi o an, garip bir 
telaşla söylersin… 
Aslında bu oyunda herkes birbirini yok ediyor… 
Ben birilerini, o birileri başkalarını.Sen beni…Seni bir başkası… 
Hem çok iyi biliyorum; beni sevsen bile hiç kapanmayacak bu yaram…Seni biri 
sevse de hiç kapanmayacak bu yaran… 
Aşk niye acı verendir hep niye büyük yaralar açar hep kalplerde... Yıllar geçsede niye kapanmaz açılan bu yaralar...(alıntıdır)

__________________________________________________________



30 Kasım 2011 Çarşamba

Bitti dedim !.. ve bitti**

Anason kokuyor bu sofralar. Geriye dönüş kalmadı artık, gitti herkes. İnanmadınız belki.. ama gerçekten bitti :)


---and the new begin---


düş'tüğüm yerde rastladım sana. sende yaralısın. daha fazla yara bandı olmak istemiyorum.. ama elimde değil.. düşlerden uyanmışken sende düşlere düş'ürme beni.. 




_____________________ life's going on...

22 Kasım 2011 Salı

Git artık düşlerimden !

Sırf senle konuşmak için sarhoş olacaktım. Sarhoş oldum, sen yoksun. Hiçbir şey seninle konuşmamı sağlayacak kadar beynimi bulandıramaz gibime geliyor. Bu haldeyken bile bunu düşünebiliyorum görüyor musun? Ne hale getirdin ki sen beni böyle? Bunu hak edecek ne yaptım ki ben ? Nasıl kaybettik ki biz bu konuşmaları ? Susmak için konuşmayı nasıl kaybettik biz ? Üflediler söndüm'ü dinliyorum. Şimdi bile senle konuşamadıysam hiç konuşamam sevdiğim. Zaferini kutlayabilirsin artık.

 

Öpemiyorum sevdiğim,
Düşlerinden..


21 Kasım 2011 Pazartesi

Öyle dalmışız ki düşlere, hayallerimiz paslanmış..

Gerçekler acı çekmiş, çektirmiş. Hayallerin pasını silme vakti geldi artık.Gece' aydınlanıyor, güneşin doğmasına az kalmış. Işıl ışıl yıldızlara emanet yağmalanmış duygular, kayan yıldızlara yüklenmiş düşler, birer birer düşüyorlar gökyüzünden.. Anlamları yıldızlara yüklenmiş her bir anı, giderek kayboluyor usul usul parlayan gün ışığında. Kızılla mavinin el ele tutuştuğu o yerde açıyorum gözlerimi.Hem gündüz varken geceye özlem neden ki ? Güneş varken aya özlem niye ? Mumları söndürmenin vakti geldi de geçiyor bile. Düşlerden uyanmanın vaktidir şimdi. 


Düşündüm,uğraştım,sevdim,bekledim,
Mantığımı yenemedim,
yenildim,
yenildik,
bitti.
________________________


Öpmedim sevdiğim.
Artık bitti..

20 Kasım 2011 Pazar

Artık yokmuş.

Nasıl başarıyorsun bunu bir türlü anlamadım. Her seferinde daha güçlü olacağıma adım gibi eminken, moralimi tek bir cümleyle alt-üst etmeyi nasıl başarabiliyorsun ? Peki ya cevap verememem ? Milyarbinyüzler tane cümle geçerken aklımdan susmam niye? Özellikle mi yapıyorsun bir anlayabilsem.. 


Moralimi bozma olayına gelelim. Gözünden nasıl düşebilirim ki ? İnsan,olmadığı bir yerden nasıl düşebilir ? Gözlerin zaten güncel konularımızdan bu aralar. Gözünde zaten yoktum ki. Anladığım üzere aklında da, kalbinde de, hayatında da... Benim,seni hayatımdan çıkaramadığım için bana üzüldün de yardım mı etmeye çalışıyorsun ? Evet artık bu ihtimali düşünmeye başladım. Çünkü hiç bir sebep yok. Yoksa sebep sana aşık olmam mı ? Yoksa ne ? Özellikle yanında olduğum zamanlar bunu sana soramamak ve binbeşyüzmilyon tane fikir üretmek o kadar zor ki.. Bir zamanlar canından daha yakın olan bir insana, açık açık bir şey soramamak.. Bide ben seni hep severdim, hatırladın mı ? Az önce resimlerimize baktım da , her yerde her koşulda saçma sapan sebeplerle sana dokunabiliyordum. Gelip seni yanağından vakumlar gibi öpmeme kızmıyormuşsun eskiden. Seninle uğraştığımda bağırmıyormuşsun bana. Hep dalga geçerdin ama severmişsin beni eskiden sanki.. Konuşurmuşsun benimle. Ne zaman tükettik biz kelimeleri, ne zaman geriye anlamı çözülemeyen bakışlar kaldı ? Ne zaman başladı bu yitiren hikaye? 

Aşk değil, sevgi değil, kardeşlik değil, dostluk değil. Başka bir şeydi bizimki. Ne zaman bozuldu hiç düşündün mü, ben düşündüm sevdiğim. Her gün düşünüyorum. O değilde, tek dönmek istediğim yer 2010 yazı. Biliyorum yanımdaydın, sendin. Kızar mı diye korkmadan saçlarını okşayabiliyor muşum o zamanlar. Aşktan daha zor olan bu galiba. Keşke her yazdığın şeyi üstüme alınmasaydım zamanında. Şimdi her şey daha kolay olurdu belkide..  O kadar zor bir acı ki bu, ölmüşsün gibi. Keşke bütün bunların sebebinin sadece hayat derdi olduğuna inanabilsem. O zaman her şey çok daha kolay olur belkide.. Saygı duyarım o zaman. Hayatında, herkesten daha çok kendine ve işine önem verdiğin için çok fazla saygı duyarım. Ama başka bir şeyler var, biliyorum. Biz eskiden sinemaya giderdik hatırlıyor musun ? Bir keresinde sinemanın "love suite" koltuğunda oturmuştuk. O zaman sevgiliymişiz gibi hissetmiştim, ne güzeldi. Filmin 2.bölümüne gittin mi ? Kiminle gittin ki.. Bir de aşk tesadüfleri sever'e takmıştım. Onu da izledin mi ? İzlemen değilde, başka biriyle izlemiş olma ihtimalin çok sıkıyor canımı. İnşallah dediğin gibi, hiçbir şeye ayıracak zamanın olmamıştır da, işten güçten vakit bulup gidememişsindir. Bencil olmak istemiyorum ama elimde değil ki.. Ben seninle sadece konuşabilmek için aylardır kıvranırken, başka biriyle sinemaya gidememiş olmanı söylemen beni delirtiyor. Sana o kadar yakınken, artık asır kadar uzak olmak ister istemez çıldırtıyor. Her gece rüyamda elini tutup, sarıldığımı görürken, sabah uyandığımda buz gibi gözlerini görmek çok acı, gerçekten.


Öptüm,
gözlerinden..


_______________________________________
gece ve düş.


19 Kasım 2011 Cumartesi

Acının becerdiği mutluluktan doğan aforizmalar !

-Düşünme dünü,düşlerle harcama bugünü ! Bırak kapatma güzel yarınların önünü..
-Zamansız akıyorsa yaşlar gözünden,tek nedeni vardır, "kan alınmıştır götünden"..
-"Hiçbir şey zamanında 'geç' değildir.."
-Gitmek gitmektir. Kalmak kalmaktır. Beklemek beklemektir. Hayır efendim ! Gitmek kaçmak,kalmak terk edilmek ve beklemek günden güne ölmektir !
-‎"Gidiyorum dediğimde dur deseydin durmazdım. Ama en azından bir gün geri dönmek için iyi bir nedenim olurdu."
-Sigara dumanından "o" yapmanın bir anlamı olmalı..
-Tütün kokulu kadınlar yarattınız ey esrik adamlar!

Öptüm sevdiğim,
Gözlerinden...

___________________________________

Aşktan hep bunlar. Aşk kokuyor buralar. Nefrette bir aşk. Fuck.

Bazı yalanlar **

Bir gün sadece seninle açık açık konuşabilmek için, gerçek olan ne varsa öğrenmen/öğrenebilmek için, bokunu çıkarana kadar içip, sarhoş olacağım. Sonra hatırlamamak falan umurumda bile değil. Düşündüm de hiçbir şey umurumda değil. Tek umurumda olan şey bu ara, "Seni köpek gibi sevmişken, ne yaparsan yap yanında olmaya çalışırken neden hala beni istemiyorsun ? " 


Nasıl oldu bilmiyorum ama ilk defa sorabildim,"neden beni istemiyorsun" diye.. Ya gözlerin de; "yok öyle bir şey" desin, ya da sende deme. Bir kez olsun gerçekleri söyle.


-Suçluydum, güneşe çıplak elle dokunmam lazımdı. Kalbimle dokundum.
-Suçlusun,ama yinede her gece düşlerimde yıldızlara dokunuyorum, yetmez mi ?


Senden nefret ediyorum.


Öptüm sevdiğim,
Gözlerinden...


Bonus şarkı :


Yorgun görünüyorsun, biraz uzan istersen, 
Sever gibi yapma artık, daha henüz vakit varken 
Birkaç yaralı ruh, birkaç bira şişesi, 
Elimizde bunlar var, mutlu olmaya yetmezki,Aşkkk. 
Yalanlarımız güzel, inanması zevkli, 
Bir şey sevmeye değerse ölmeye de değer mi? 
Birkaç uyku hapı, birkaç kıskançlık krizi 
Elimizde bunlar var, mutlu olmaya yetmezki, 
Mutlu olmaya yetmezki, 
Mutlu olmaya yetmezki.. Aşk.. 
Bazı yalanlar güzel, 
Bazı gerçekler acıymış. 
Bazı ölümler uzun, 
Bütün hayatlar kısaymış... 
Çalışmış kaybetmiş, koşmuş yorulmuştuk. 
Birbirimize içmeden dokunamaz olmuştuk. 
Bikaç kalp ağrısı, 
Birkaç imdat çağrısı, 
Elimizde bunlar var. 
Mutlu olmaya yetmez ki...


18 Kasım 2011 Cuma

Ama hep benimle uyu**

Çok tuhaf tam 1 ay önce bu saatlerde, aynı masada daha farklı şeyler yazıyordum. Çok kırılmıştım. Nasıl sevdim ki seni ben böyle, her şeye razı geliyorum ? Nasıl sevdim böyle ki, ayaklarım bile beynime aldırış etmeden, beni sana getiriyor ? Hiç bir uzvum beynimi dinlemez oldu sayende. Vücudumu bile düşman ettin bana.Gerçi beynimin sesini hala duyuyorum. Kaybolan çığlıklarıyla, kalbime direnmeye çalışıyor umutsuzca. Olmaz ki diyor. Yeter, bitsin artık, vazgeç ondan. Umut zaten yoktu, artık hiçbir şey yok diyor. Ama ben geçtim ki zaten her şeyi. Aşkı falan geçtim, olamazsın biliyorum. Dedim ya rafa kaldırdım duygularımı.. Ama vazgeçemediğim bir şey var. Çok acıtan bir şey.

"Boş versene biz aşık olmayalım birbirimize. Konsere gidelim biz , maça gidelim,uçurtma uçuralım yada kumsalda uzanıp deli gibi içelim. Gece yıldızlara bakalım mesela. Bisikletle gezerken yağmur yağsın sırılsıklam olalım...Benimle kek yap, balık tutalım tekrar denize atalım.Boş ver aşık olmayalım biz,aşk korkutucu. Beraber eğlenelim en iyisi ... "Ama hep benimle uyu"...(alıntıdır)

Eğlenemeyiz artık beraber. Tamam,ona da razıyım. Ama ne olur, hep benimle uyu !

Acıtır da, öldürür de.

Nasıl olur böyle bir şey ya? 
Belki bağımlılıktır, olabilir. İnkar etmiyorum. Kokunu kaybettim diye içim cız etmişti. O da mı bağımlılık? Peki ya yüzüne bakmaya doyamamak? Neyse ki kokun geri geldi. Zor oldu ama başardım. Araf'a sıkıştırdım bütün duyguları, sadece kokunu bıraktım geriye..  Bir de sen uyurken seni izleme ihtimalini. İşte ikisi beni çok yoruyor. Atamıyorum onları. Ama görmezden gelmekte en zorlandığım şey gözlerin. Resmen konuşuyorlar, her şeyi anlatıyorlar. O kadar zor ki onları görmezden gelip de, yanında olabilmek. O kadar zor ki konuşamamak, dokunamamak, yüzüne saatlerce bakamamak. 
Peki ya başaramazsam ? Ya yenemezsem mantığımı ? Ya kokun, yüzün, acın, her şeyin giderse benden? Yaşatabilir miyim seni, kalbim direnebilir mi yokluğuna ? Çok zor. Peki ya kolay olan ne ? Yok ki.
Sadece zor işte, gerisi iyilik güzellik.
Ha tabi, şimdilik !


Hayallere bağlanmak ve yaşamayı unutmak iyi değildir.
Eee,sonra ?


Öptüm sevdiğim,
Gözlerinden..
___________________________________


Gerçek varsa düşte var.
Düş varsa gerçek yok !
Olduramıyor'um gel..

15 Kasım 2011 Salı

Si(l/k)icem gelmişi,geçmişi !

Nasıl silsem geçmişimi ? Ne yapsam ne etsem de temizleyebilsem tüm renkleri ? Hiç anlamadın ki sen. Hiç hemde. Hiç kimsenin isminin yanında bir isim duyduğumda bu kadar yanmadı ki benim içim. Hiç kimse için ihtimaller denizinde boğulmadım bu kadar. Hiç kimse için tüm hayatımdan vazgeçmek istemedim. Yanlış çünkü. Bir insanı hayatının merkezine koymak çok yanlış. Ama bu yanlışı bile bile hiç kimse için bu kadar çok vazgeçmedim her şeyden. Daha önce herkesin yerini tutabilen hiç kimsem olmamıştı benim. Hayatımın her evresinde nefes kadar yakın olmak istediğim hiç kimsem olmamıştı. Hiç kimsenin ismi, lügatımı süslemedi seninki kadar. Hiç kimse için "Neden seviyorum?" sorusuna, cevap bulamadığım olmadı bu kadar çaresizce. Senin hayaletinin bile uğramadığı bütün kalabalıklarda, fütursuzca yalnızdım. Sadece gölgeni,onca kalabalığa tercih ettim bütün çıkmazlarda. 


Fazla söze gerek yok işte..


________________________________________________
Daha nen olayım isterdin ? Onursuzunum senin !


Tütün kokulu kadınlar yarattınız ey esrik adamlar.

9 Kasım 2011 Çarşamba

Acını seçmekte özgürsün**

- Gerçek olan ne varsa yazıyoruz malum, sizde biliyordunuz dimi yazmayı bitirmeyeceğimi.. Gerçekleri hala seviyorum, hala avazım çıktığı kadar haykırmak istiyorum onları.. Fark etmeden nedenim olmuşlar çünkü. -
(Her yazımda mutlaka fikir olarak katılan veya katılmayanlara bir dipnot bırakırım,kesin ifadeler kullanmadan geniş kapsama hitap etmeye çalışırım. Ama herkesi memnun etmeye çalıştıkça, insan kendine yetemez oluyor. Hiçbir şey umurumda değil, devrik tümcelerim için hesap vermeyeceğim. İyi okumalar.)


Bir eksiklik var havada, fark ediyor musunuz bilmiyorum. Yada fazlalık mı demeli miyim karar veremedim şuan. Bir şeyin eksiklik yada fazlalık olduğu nasıl ayırt edilemez ki ? Ya eksiktir, ya fazladır değil mi ?  Hayır değil. Öyle bir his gelir yerleşir ki soluksuz kaldığınız bir anda, almanız gereken nefes size fazla gelir sanki.. Halbuki eksiktir. Sizi yaşatan şeyin, sizi öldürmek üzere olduğunu düşünürsünüz o anda. Zaten genel olarak bu tarzda yaşamıyor muyuz? Aşklarımız bile böyle değil mi? Sırf acı çekmek için aşık oluyoruz sanki. İstemediğimiz şeyleri aslında unutabiliriz, emin olun. Hep bahsettim bundan,hala da arkasındayım. Platonik sevenler, sevdiğinden karşılık bulamayanlar vb. durumdaki arkadaşlar özellikle.. Aşka aşığız biz, "o"na değil. Anılara aşığız, geçen güzel zamanlara aşığız. Onunlayken hissettiğimiz güzel duygulara aşığız.Hepsini geçtim bizde yarattığı acıya aşığız. Hatta bünyemize zararlı şeylerin o kadar delisi oluyoruz ki, dertlerimizi sigaraya sarıp dibine kadar içimize çekiyoruz bazen. Evet işte dediğim gibi, istesek unuturuz. Hatta haddim olmayarak en sevdiğim şairden özür diliyorum ve ona katılmadığımı belirtmek istiyorum. (Çıkar onu aklından diyor kimileri.. Sizde aklınızla değil kalbinizle sevseydiniz anlardınız beni. [Cemal Süreya]) Beyini hesaba katmadan, kalp kendi başına sevemez ki üstadım. İkisi de birbiri olmadan tamamlanamaz. Yinyang işte anlayın. Gerçi Cemal babaya da laf etmek anlamsız, zaten aşkın varoluşu birazda şairlerimiz yüzünden değil mi ? Onlar edebiyat parçalayıp aşkı başımızın üstüne çıkarmasaydı, onca şarkı onca yazı onca duygusal sanat abideleri olmasaydı aşk olur muydu sizce? Bence olmazdı. Aşka aşık bir insanım ben. Kainatın varoluşunda bile aşkın olduğunu savunurum sürekli. Çünkü aşkla büyüdük. Aşk izledik, aşk dinledik, aşk okuduk. Aşka aşık ettiler bizi. Sonra önümüze çıkan, iki gülüp eğlendiğimiz, etkilendiğimiz, bazen tanıdığımız bazen tanımadığımız insanları denklemdeki yerlerine koyup kendimize problem yarattık. Yine diyorum;"Aşka aşığım." Hatta gerçekleri biliyor olmam, onları uyguladığım anlamına gelmiyor. Hatta kısaca uygulayamıyorum. Ama bunun farkında olmak biraz olsun kendimi avutmaya yardımcı oluyor. O yüzden kızıyorum ben kendime. Bazen sevdiklerime, bazen de aşk acısı çekenlere. Problemi biz yarattık zaten. Ya çözeriz, ya sileriz. Yeni problemler yaratırız bazen. Her şeyi biz yapıyoruz anlasanıza. Hatta şuan gidip tüm gerçekleri aşık olduğunuz bir insana söylemekten sizi kim alıkoyabilir sizden başka ? Sürüklenmek saçma, mantıksız. İstisnalar var elbet. Bazen aklın yetmediği durumlar çıkar ama ben henüz yaşamadığım için bilmiyorum oraları. Tek bildiğim şudur ki; " Yapabildiğim yada yapamadığım her şey, benim hikayeyi bitirmek isteyip istemediğime bağlı.." İşte bu yüzden çok sevdiğim bir şairin bir dizesine sonuna kadar katılırım; " Herkes kendinden sorumludur aşkta.."
- Acı mı çekmek istiyorsun ? Çek.. Sonuna kadar. Ama sen istedin, sakın şikayet etme.
- Acını bitirmek mi istiyorsun ? Bitir, hiç durma.
Şimdi şöyle bir soru geliyor akla değil mi ? "Madem bu duyguyu ben yarattım, bu duygu yüzünden o insanı kaybetmeye değer mi ?"  İşte yazının başında bahsettiğim yere geldik. Hem acıtan, hem istenen. Fazlalık mı eksiklik mi ? Haklıymışım dimi. Hadi bakıyım..


Beğendiğimiz bedenlere hayalinizdeki ruhları koyup adını "aşk" koyuyoruz.
Sims oynamalıyız bence.
Sevgilerle saygılarla,
By.


_____________________________________


Hakikatten aşk neydi ?

Acını seçmekte özgürsün**

- Gerçek olan ne varsa yazıyoruz malum, sizde biliyordunuz dimi yazmayı bitirmeyeceğimi.. Gerçekleri hala seviyorum, hala avazım çıktığı kadar haykırmak istiyorum onları.. Fark etmeden nedenim olmuşlar çünkü. -
(Her yazımda mutlaka fikir olarak katılan veya katılmayanlara bir dipnot bırakırım,kesin ifadeler kullanmadan geniş kapsama hitap etmeye çalışırım. Ama herkesi memnun etmeye çalıştıkça, insan kendine yetemez oluyor. Hiçbir şey umurumda değil, devrik tümcelerim için hesap vermeyeceğim. İyi okumalar.)


Bir eksiklik var havada, fark ediyor musunuz bilmiyorum. Yada fazlalık mı demeli miyim karar veremedim şuan. Bir şeyin eksiklik yada fazlalık olduğu nasıl ayırt edilemez ki ? Ya eksiktir, ya fazladır değil mi ?  Hayır değil. Öyle bir his gelir yerleşir ki soluksuz kaldığınız bir anda, almanız gereken nefes size fazla gelir sanki.. Halbuki eksiktir. Sizi yaşatan şeyin, sizi öldürmek üzere olduğunu düşünürsünüz o anda. Zaten genel olarak bu tarzda yaşamıyor muyuz? Aşklarımız bile böyle değil mi? Sırf acı çekmek için aşık oluyoruz sanki. İstemediğimiz şeyleri aslında unutabiliriz, emin olun. Hep bahsettim bundan,hala da arkasındayım. Platonik sevenler, sevdiğinden karşılık bulamayanlar vb. durumdaki arkadaşlar özellikle.. Aşka aşığız biz, "o"na değil. Anılara aşığız, geçen güzel zamanlara aşığız. Onunlayken hissettiğimiz güzel duygulara aşığız.Hepsini geçtim bizde yarattığı acıya aşığız. Hatta bünyemize zararlı şeylerin o kadar delisi oluyoruz ki, dertlerimizi sigaraya sarıp dibine kadar içimize çekiyoruz bazen. Evet işte dediğim gibi, istesek unuturuz. Hatta haddim olmayarak en sevdiğim şairden özür diliyorum ve ona katılmadığımı belirtmek istiyorum. (Çıkar onu aklından diyor kimileri.. Sizde aklınızla değil kalbinizle sevseydiniz anlardınız beni. [Cemal Süreya]) Beyini hesaba katmadan, kalp kendi başına sevemez ki üstadım. İkisi de birbiri olmadan tamamlanamaz. Yinyang işte anlayın. Gerçi Cemal babaya da laf etmek anlamsız, zaten aşkın varoluşu birazda şairlerimiz yüzünden değil mi ? Onlar edebiyat parçalayıp aşkı başımızın üstüne çıkarmasaydı, onca şarkı onca yazı onca duygusal sanat abideleri olmasaydı aşk olur muydu sizce? Bence olmazdı. Aşka aşık bir insanım ben. Kainatın varoluşunda bile aşkın olduğunu savunurum sürekli. Çünkü aşkla büyüdük. Aşk izledik, aşk dinledik, aşk okuduk. Aşka aşık ettiler bizi. Sonra önümüze çıkan, iki gülüp eğlendiğimiz, etkilendiğimiz, bazen tanıdığımız bazen tanımadığımız insanları denklemdeki yerlerine koyup kendimize problem yarattık. Yine diyorum;"Aşka aşığım." Hatta gerçekleri biliyor olmam, onları uyguladığım anlamına gelmiyor. Hatta kısaca uygulayamıyorum. Ama bunun farkında olmak biraz olsun kendimi avutmaya yardımcı oluyor. O yüzden kızıyorum ben kendime. Bazen sevdiklerime, bazen de aşk acısı çekenlere. Problemi biz yarattık zaten. Ya çözeriz, ya sileriz. Yeni problemler yaratırız bazen. Her şeyi biz yapıyoruz anlasanıza. Hatta şuan gidip tüm gerçekleri aşık olduğunuz bir insana söylemekten sizi kim alıkoyabilir sizden başka ? Sürüklenmek saçma, mantıksız. İstisnalar var elbet. Bazen aklın yetmediği durumlar çıkar ama ben henüz yaşamadığım için bilmiyorum oraları. Tek bildiğim şudur ki; " Yapabildiğim yada yapamadığım her şey, benim hikayeyi bitirmek isteyip istemediğime bağlı.." İşte bu yüzden çok sevdiğim bir şairin bir dizesine sonuna kadar katılırım; " Herkes kendinden sorumludur aşkta.."
- Acı mı çekmek istiyorsun ? Çek.. Sonuna kadar. Ama sen istedin, sakın şikayet etme.
- Acını bitirmek mi istiyorsun ? Bitir, hiç durma.
Şimdi şöyle bir soru geliyor akla değil mi ? "Madem bu duyguyu ben yarattım, bu duygu yüzünden o insanı kaybetmeye değer mi ?"  İşte yazının başında bahsettiğim yere geldik. Hem acıtan, hem istenen. Fazlalık mı eksiklik mi ? Haklıymışım dimi. Hadi bakıyım..


Beğendiğimiz bedenlere hayalinizdeki ruhları koyup adını "aşk" koyuyoruz.
Sims oynamalıyız bence.
Sevgilerle saygılarla,
By.


_____________________________________


Hakikatten aşk neydi ?

29 Ekim 2011 Cumartesi

ve Bitti !

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit, 
Günahıma girmeden, katilim olmadan git! 
Git de şen şakrak geçen günlerine gün ekle, 
Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle. 
Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar, 
Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar. 
Mademki benli hayat sana kafes kadar dar, 
Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar. 
Hadi git, benden sana dilediğince izin, 
Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin. 
Kahrımın nedenini söylesem irkilirler; 
Çünkü herkes seni Kays, beni Leyla bilirler. 
Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın; 
Oysaki hep yedekte, hep elde var saymıştın. 
Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak, 
Zannetme ki, pişmanlık, mutluluk kadar ırak! 
Sanma ki fasl-ı bahar geldiğim gibi gitmez, 
Sanma ki hüsranını görmeye ömrüm yetmez. 
Her darbene tahammül edecektir bedenim, 
Gururum mani olur perişanıma benim. 
Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne? 
Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine. 
Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka, 
Sana gül bahçesini kim açar benden başka! 
Hercai arılara meyhanedir çiçekler, 
Kim bilir şerefinden kaç kadeh içecekler! 
Mademki aşk tablosunun takdirinden acizsin, 
Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin. 
Ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet, 
Git de Allah aşkına bir selama muhtaç et! 
Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan! 
Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan! 
Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm! 
Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm. 
Korkulu düşlerimi yorumdan kaçırıyorum; 
Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum! 
Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit, 
Günahıma girmeden, katilim olmadan git! ...


Bir şiir beni en fazla bu kadar anlatabilir. Bu arada bu son yazı.. Evet, gerçekolannevarsa bitti.  Yeterince haykırdım gerçekleri, buraya kadar. Bu son yazıda özellikle bir kişiye sesleniyorum. Görüp görmediği hakkında hiç bir fikrim yok, ama eğer görüyorsa bilmesi gereken son bir şey var. Gururum ilk defa sevgimden daha ağır basıyor ve ben sana bunları açık açık söyleyemiyorum. Belki görürsün..


"Korkak olduğunu biliyordum ama bu kadar değil. Seni o kadar iyi tanıdığımı zannederken, aslında hiç tanıyamadığımı anladım. Yada bilmiyorum, sen değiştin belkide? Hangisi oldu bilmiyorum ama bendeki seni öldürdüğün için seni affedemiyorum. Kurtar beni bu iğrenç duygudan, bir şekilde yardım et.. Sabrım tükendi artık, son demim.."

22 Ekim 2011 Cumartesi

Belkilerim, sonralarım, keşkelerim ***

Uyudun mu diye neden sorardın ki bana ? Hiç senden önce uyuduğumu gördün mü ? Hem sen yanımdayken ben nasıl uyurdum ? Uyku sersemi bana sarılıp, elimi tutmanı beklerken nasıl olur da uyurdum ? Uyuduğunda seni izlemek yerine, o güzel zamanı uyuyarak nasıl geçirirdim ki ? Sonra, sürekli rahat nefes alabiliyor muyum diye sorardın. Omzunda yattığım için,rahat olmadığım için nefes alamadığımı sanırdın. Halbuki hiç alakası yoktu. Sana o kadar yakın olmaktı benim nefesimi kesen. Derin derin nefes alırsam, rahatsız olduğumu sanır da kolunu çekersin korkusu da vardı. Saatler neden çok hızlı geçerdi sana sarıldığımda? Neden sabahlar o kadar çabuk olurdu ? Peki ya o gidişler ? Hep giderdin sonraları. Her seferinde bilirdim, her seferinde aynı olmayacağım derdim, her seferinde de derbeder olurdum. Gitmelerin bile güzeldi bazen. Sırf kapıdan çıkarken beni öpüp,sonrasında diyeceğin şeyi duymak için, gidişlerini bile severdim bazen.
  Bakışların çok farklıydı. Her seferinde farklı bakardın. O yüzden gözlerinin ardında ne olduğunu hiç anlayamadım. Aslında ne düşünüyorum biliyor musun? Çok kolaydı seni anlamak. Çok basitti. O kadar yüzeysel, o kadar açıktı ki her şey. Hep ben altında bir anlam aramak için ısrar ettim. Hep ben söylediğin açık seçik cümlelerin altında bir umut aradım. Ama suçlusun yinede. Bal gibi de suçlusun. Ne kalabildin, ne gidebildin. Bağlanmaktan korktun sandım hep. Sevgili demek kayıp demek diye düşündüğün için sandım. Ama ne yaptım da korktun ki ? Kızarsın diye tek kelime edemezken, bin bir türlü hayallerimi her seferinde başka başka yollarla yıkmana rağmen, bir kere bile isyan etmemişken, işinin gücünün verdiği sorumluluğa her türlü saygı duyarken neyimden korktun ? 
  Bazen çok kötü olur, kendimi tutamaz ağlardım saatlerce. Görmemen için çok çabalasam da görürdün bazen. İlle sorardın neden ağladığımı. Bazen kızar, bazen espri yapardın. Hiç bilmezdin altında yatan gerçek nedeni. Aramızda 1 metre bile yokken, sana o kadar uzak olmak çok zordu. Anlatsam da anlamazdın ki. Hem anlatamazdım ki zaten. Seninle en son ne zaman konuşabildim hatırlayamıyorum, baya uzun bir zaman olmuş anlaşılan. 
  2010 yazını hatırlıyorum da.. Hep öyle kalsaydın keşke. Kolum ağrıyo dediğimde masaj yapıp, üşüyorum dediğimde nefesinle ısıtıp, bebekler gibi baksaydın bana tekrar. El ele gezseydik gecenin bir yarısı sokaklarda. Islak, soğuk kumların üzerinde yatıp, birbirimize sarılarak ısınmaya çalışsaydık. İki sevgili gibi pozlar verebilseydik tekrar. Sen masa başındayken ben seni öpmekten korkmasaydım mesela. Geyik muhabbetleri olsa da keşke tekrar karı koca muhabbetleri yapsaydık. Mutfakta yalnız kaldığımda gizlice gelip öpüp gitseydin. Keşke o zamanlarda ki gibi aşk şarkıları paylaşsaydın bana ithafen. Daha önemlisi keşke bana gerçekten değer verdiğini o zamanlardaki gibi hissettirseydin. Eskiden gitar çalmamı çok severdin. Birlikte söylerdik. Keşke ben daha başlamadan, söylenmeye başlamasaydın sonralarda. O iğrenç dediğin şarkıları senin için yaptığımı da bilmiyordun belki de. Belki de hala bilmiyorsundur. O değilde, ayağımda basma etek, başımda tülbent olduğu bir gece,yolda yürürken,evlenip buraya yerleşsek,hep burada yaşasak demiştin. 



Keşke o zamanki gibi,şimdide -onu bile kabul edebilecek kadar çok- sevebilseydim seni. Keşke o duyguları benden bu kadar çok almasaydın. Ben belkilerle bile mutluydum. Keşke bana bu kadar çok keşke bırakmasaydın.. Keşke...

___________________________________
Düş'tün nede olsa. Uyuyorum ben bazen, böyle şeyler oluveriyor. Kusuruma bakma..

Kayb/Katl-edilen duygular**

Konuya direk giriyorum. Edebiyat süsleme yapamayacağım bu sefer. Hani derler ya; "Aşk ne zaman biter biliyor musun? Bitti dediğinde yüreğin sızlamıyorsa.." Bence bu söz çok doğru. Ne zaman "bitti, bu son!" desek de, aslında "hadi, devam ettirmeye çalış" demek isteriz. Karşımızdakinden bir umut, bir kıvılcım bekleriz. Unutmaya çalıştıkça hatırlar, çırpındıkça batarız. Aşk zaten "ilişki" değildir. Aşk , iki kişiye ihtiyaç duymaz. Belki saçma gelecek ama bence aşk, kişinin kendi duygularıyla alakalı bir şeydir. O yüzden, bitti! bu sondu! bir daha olmaz! gibi laflarla ne kadar kendimizi kandırsak da, aslında daha iyi bir hal almasını canı gönülden isteriz. Aşk kırılmıştır sadece öyle durumlarda, bitmemiştir. Çünkü bitti diye hıçkıra hıçkıra ağlarken, aslında o aşkın bıraktığı acıya bile aşık olduğumuzun kanıtıdır bu. Böyle bir duyguyu da bitirmeye kolay kolay hiçbir şeyin gücü yetmez açıkçası. Öyle; "sen bana neden bunu dedin?" gibi saçmalıklarla bitecek bir şey değildir aşk. Gel gelelim aşk'ın asıl bitişine. O sözü kim demiş ise çok doğru demiş bence. Aşk;bitti dediğinde için sızlamıyorsa bitmiştir. Önünde çıkmaz sokaklardan başka bir şey kalmamışsa, artık -her zamankinden farklı olarak- o'nunla konuşmak istemiyorsan, hakkındaki her şeyi anlatmak istediğin tek kişi o değilse, onu görmeyi acı çekmemek için değilde gerçekten görmek istemediğin için istemiyorsan bitmiştir. 


Fakat bu durum nefrette değildir. Aslında bu tarz durumlarda nefret, aşkı da içinde barındırır. Nefret bitmediyse, aşkta bitmez. Artık o'na karşı nefret bile duymuyorsanız bitmiştir. Sizin için sokaktaki her hangi bir insandan farkı kalmamışsa bitmiştir. Sosyal ağlarda, nereye ne yazdığını merak etmiyorsanız bitmiştir. Bütün aşık olduğunuz süreçte, ondan gelecek bir mesaj bütün sıkıntılarınızı silerken, acaba bir sonraki mesajında hangi kelimeleri kullanacak diye beklerken, artık ondan mesaj gelmesini bile istemiyorsanız bitmiştir. Neden bittiğini ona açıklamak bile size yorucu geliyorsa, anılar bile göz yaşartmıyorsa -gerçekten ama gerçekten- bitmiştir. 


Bu raddeye gelene kadar yaşadığınız hisler, size dünyada sadece o varmış gibi düşündürür. Aşkın biteceğini düşünmek acı verir. Çünkü sizi hayata bağlayan tek şeyi kaybedeceğiniz hissine kapılırsınız. Ama bu süreç tamamlandıktan ve aşk bittikten sonra, aslında hayata tutunmak için yüzlerce hatta binlerce sebebiniz olduğunu görürsünüz. Hayatta ondan başka konuşacak daha güzel konular olduğunu, mutlu olmanın acı çekmekten çok daha güzel olduğunu, bir hiç uğruna kendinizden ödün vermemeniz gerektiğini anlarsınız. Bir zamanlar, "onu kaybedersem hiçbir şeyim kalmaz" diye düşündüğünüz insan, aşk bittikten sonra "aslında ne çok şeyi onun yüzünden kaybetmişim" dedittirecek kadar köreltir insanı. Hani derler ya; "hayatta hiç kimse için ağlamaya değmez, ki zaten seven ağlatmaz" Evet biraz klişe duvar yazısıdır ama doğru değil mi? Sizin aşkınızın bitmesine sebep olacak kadar çok acı çektirmiş bir insan için, hiçbir şeyi feda etmeye değmez. Gözyaşlarınız da buna dahildir. Bütün bunları anlarsınız, evet. Umurunuzda olmaz artık, bitmiştir de sinir bozan bazı düşünceler bırakmıyor da değildir tabi.Çok kızarsınız aklınıza geldikçe. O kadar değerin karşılığı bu muydu dersiniz. Dünyalara değişmeyeceğim o hislerimi bana nasıl kaybettirdi dersiniz. "Bir daha tekrar nasıl hissederim ben aynı hisleri?" dersiniz. Çok zor gelir. İmkansız gelir. Tekrar o hisleri yaşamak, hele ki başka bir insanla yaşamak çok ütopik gelir. Bunları düşündükçe içinizde öyle bir öfke olur ki.. Bütün bunlara değmeyecek bir insan, nasıl olur da elimden "aşk" kadar müthiş bir duyguyu alabilir ? Ne hakkı var ? Bunları düşünüp düşünüp sinirden deliye döner, daha sonra aslında onun bu işte hiçbir suçu olmadığını istemeyerek de olsa kabul edersiniz. Çünkü gerçekten öyledir. O vakit Allah'a havale edip, bütün bu sinir bozucu düşünceleri de düşünmeyi bir kenara bırakıp, zararın neresinden dönülse kâr'dır mantığı işlemelidir. 


Ölmüştür o çünkü. Kalbinizin sevmeye yarayan bölümünü de kendiyle birlikte toprağa gömmüştür. Zaten bu saatten sonra o kısmı alsın, müsait bir zamanında kalbine(!) soksun dimi ? Boşverin öfkeyi, üzüntüyü, geçmişi. Güzel günler var gelecekte. Ha gayret !



‎"Bir gün kaldığın yerden başlayacaksın,
 Biri seni bulacak.
 Önce korkacaksın eski acılara yakalanmaktan..
 Biraz ürkeceksin!
 Ne kadar dirensen de nafile!
 İnsansın sonuçta, seveceksin..
 Eski acılara bakıp da küsme sevdalara...
 Gâvura kızıp da oruç bozulmaz!
 Sök at kafandan acaba'ları.!
 Bir kemik aynı yerden iki defa kırılmaz..."
___________________________________________


 Can baba ne güzel de demiş. Ha gayret !