27 Eylül 2013 Cuma

-losing my religion-

hayal deryasında bir sandal oluyor insan bu şarkıyı dinlerken sanki.
gerçek dünya ile hayal dünyası arasındaki o büyük uçurum. bir oradayız, bir burada.

what if all these fantasies, come flailing around ?

her uyanışta da biliyor insan,
kendi hayallerinin uzandığı, o varlıkla yokluk arasındaki çizgiye yürüdüğünü.
sonunda örülmüş duvarlar, şeffaf bir perdenin arkasından görülen değişim parıltıları.
arkası sisli, ilerisi yağmurlu.

bir bir düşünüyor insan düşen her taneleri.
böyle küçük bir şeyin bu kadar acı vermesi normal mi ?
bazı şeyler hiç doğru değil.
ucu bucağı görünmeyen ıssız sokakların, kenarında köşesinde kalmış, kendine bile hayrı olmayan sokak lambaları gibi.

ve sonrasında,
the distance in your eyes.

ışığı ararken, yakınlara yürüdükçe uzayan, kararan bir yol.
hiç aydınlanmayacak bir gökyüzü,
hiç doğmayacak bir güneş gibi.
kara bulutlar basıyor tüm gündüzleri, geceleri.

yorulmadan yürümeye çalışıyor insan sonra.
zaten yorgun olduğunu unuturcasına.

hem zaten, -and i don't know if i can do it-

biriktirip doruğa ulaştığında ise,
ondan sonrası her neyse..

no i've said too much, i haven't said enough.


yes.

engellenemeyen harry potter aşkı ** -dumbledore-

babadır, dededir, candır. gay may ayaklarını geçelim, ticari oyunlar bunlar. gelmiş geçmiş en baba karakterlerdendir. güven verir, o varsa kötü bir şey gelmez bizimkilerin başına dedirtir. ama bu bahsettiğim insan, kitapta anlatılandır. filmde değil. ha gambon'n oyunculuğuna değil lafım. lafım, ilk iki filmde harris'in muhteşem dumbledore yansımasını tatmış olan seyirciye, dumbledoru'u hiç anlamamış(kendisine anlatılmamış) olan dumbledore çakmasını karşımıza çıkaran yapımadır. 

ilk iki filmde aydın,bilge,über-kibar,sevecen,espritüel, soğukkanlı adamı yaşadık biz. allah rahmet eylesin ömrü yetmedi o ayrı mesele. ama sonuçta canlı yayın değil, izlemiyo musunuz yayınlamadan önce kardeşim. aslında 3.filmde yine iyiydi. 4.filmde "did ya puç yo neym to dı gablıt of faye" diyene kadar güzel gidiyodu. her neyse. bak her neyse dedim ama dayanamıcam. 5. filmde voldemortla düellosuna ne demeli. ulan voldemortun hayatı boyunca en çok korktuğu kişi bu adam. grindelwald mürver asaya sahip olduğu halde, onu yenmiş adam bu. bi burunsuz voldemortun karşısında o kadar ezilip büzülmemeliydi. demeyin yaşlandı falan, gayet yetersizdi işte. 6.filmde de biraz toparladı gibi düşünmek istiyorum. dumbledore bu sonuçta, hemen yelkenleri indiriyo insan. 

özetleyecek olursak, mutlak güç yolunda kız kardeşini kaybetmiş, mutlak barış yolunda harry'i doğru zamanda ölebilmesi için büyütmüş, hogwarts içinde arkasından iş çevirmediği bi merlin kulu kalmamıştır. (nerden geldi bu sinir anlamadım) (dumbledore'un askerleriyiz) (tontonum benim)

bi şeyler yazmak lazım^^

belki ölmemiş olsa, bu kadar çok değerli olmayacak adamdır.
(bkz: öldükten sonra değer gören insanlar)

öyle bir adamdır, öyle büyük bir kalbi vardır ki, kalemi dile gelip anlatır bütün derinliklerini sayfalara.
durmaz o kalem, bitmez dizeler. susmaz fısıltılar.
öyle bir tasvir eder ki hissettiklerini, yaşatır. 
götürür çok uzaklara, bırakır öyle çaresiz, yalnız, düşünceli.

der ki,
"...sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim 
elimde uçuk mavi bir kalem cebimde iki paket sigara."

böyle düşünüldüğünüzü düşünsenize.

bazen uzun uzun anlatır, her ayrıntısıyla.
bazen anlatmak istediğini 2-3 kelimede anlarsınız.

der ki,
"sevmek ne uzun kelime"
uzun uzun anlatmaya gerek olmayan bir uzun kelime.
anlamanın marifeti anlamakta bir nefeste.

vitrinde yıllarca duran şarap gibi.
hiç eskitmiyor sevgileri.

ve diyor ki,
"...aşkı anılar besliyor düşler kadar.
bu yüzden diyorum ki aşk eskidikçe aşktır,
sevgi eskidikçe sevgi."

eskimemesi gereken şeyler, eskimeyen insanla birlikte güzel.

"yaşlanıp öyle kol kola yürüyelim mi?
ne güzel yaşlanırsın sen..."

ne güzel de anlatıyor derdini,

"..sen bayan nihayet, sen ölümüm kalımım.
ben artık adam olmam bu derde düşeli."

son olarak sevdiğim..

"...bir bir denemişim bütün kelimeleri 
yeni sözler buldum seni görmeyeli.."

anlamını yitirmiş şeyler**

bu sefer hayat ne kadar garip değil mi ? diye başlamak istemiyorum. ondan hiç birimizin şüphesi kalmamıştır sanırım. adaletsiz, garip, kötü, insanı içine çeken bir girdap gibi. bir hikaye anlatmak istiyorum kendimce. yarı anılar, yarı hislerden süzülen kelimeler. iyi okumalar.

....
tekrardan 8 yaşındaydık. yapabileceğimiz en büyük çılgınlığın, tek başımıza bir taraflara heyecanlı heyecanlı gitmek olduğu yıllar. akşam ezanı okununca eve girilir, el yüz yıkanır ve sofraya oturulur. oynamak için fazla, öğrenmek için az heves var. bazı inek arkadaşlar içinse tam tersi. bide dışlananlar var tabi. yazık onlara, acıyorum, üzülüyorum. bende onlardanım çünkü. büyük ablalar bisikletinle geçersen döveriz diye kovalıyor hep. ben ne yaptıysam onlara. anneme de söyleyemiyorum, gider kızar onlara, sonra onlar beni yalnız görünce döver diye. o kadar çok heves, heyecan, istek var ki anlatmakla bitmez. teknoloji falan yok tabi, tetrise uzay makinasıymışcasına bakıyoruz. hayat öyle anlamlı, öyle değerli, öyle sindire sindire yaşanıyor ki. 
bütün bunları tekrardan ciğerimin en derinlerinde hissettikten sonra, bu hayalimin gerçekleşmesiyle birlikte yapmak isteyeceğimi düşündüğüm şeyler aklıma geldi. o yüzden hemen yola koyuldum. boyum 8'i gösteriyor olabilir ama aklım 22. otobüse binipte yıllar önce tanımak isteyebileceğim tek insanın evini bulma umuduyla yollara düşüyorum. çünkü 22 yaşımızdayken konuştuk bunları, aynı evde olduğunu söyledi bana. beni tanımayacak, kim olduğum hakkında hiç bir fikri yok. ona hayatıyla ilgili şeyler anlattığımda bana ucube gözüyle bakması yüzdebimilyon ihtimal ama olsun. çok fazla istiyorum. teknolojinin olmadığı bu bayatlamamış zamanlarda, içtenlikle yapılan herbişeyi paylaşmak isteyebileceğim tek insan var. şuan kendi etrafıma ördüğüm duvarlar yüzünden umursadığımı belli edemediğim, ama 8 yaşındayken deli gibi umursamak isteyebileceğim tek bir insan. 
....

ben bu hayali kurarken gözümün önüne gelen sahne, mahallede misket oynadığımız, beraber bisiklete bindiğimiz, beraber büyümek gibi bir mutluluğa eriştiğimiz bir yaşam. sabahın köründe başlayan çizgi filmleri beraber izlediğimiz, akşamları ailemizin zoruyla uyumaya çalışırken aynı zamanlarda farklı yerlerde aynı şeyleri düşündüğünden emin olduğum insanla beraber büyüyebileceğim bir yaşam. tüm masumluğuyla, kendimi hala en yakın hissettiğim insan, içimin en derinlerine işlemiş olan insan. hala en samimi hayallerimde, kalbimin kalan en temiz yerinde olan can dostum.

belki ayrıysak düşmeyiz, ama beraber dimdik ayakta olduğumuz kesin.

28.08.13