28 Haziran 2011 Salı

Bok gibi hissetmeye devam etmeme konusunda akılcı bir ısrar. **

İtiraf ediyorum. Gerçekten bok gibiyim. Bazı şeylerin etkisinin geçeceğini ve sonsuza kadar hiçbir şey hissetmeyeceğimi sanıyordum sanırım. Ama yanıldım işte. Neden böyle olmak zorundaydı ki ? En sevdiğim insanların başka yerlerde ve en sevdiğim insanların en sevmediği insanın yanımda olması gerekmezdi. Ayrıca bana hayatımda en büyük zararları vermiş olan insanın  ! Bütün o anlamadığım yazıların anlamını çözmeye çalışmakla ve yazı olmayan yerlerde kendi kendime yaratmaya çalışmakla hiç iyi hissedemiyorum. Umurumda olmayacağını sanmıştım. Yalnızlığın çokta kötü bir şey olmadığını sanmıştım. Ama öyle değil ki.. Kulaklarımı uğuldatabilen bir ağrı şeklinde adeta. Canımı o kadar çok yakıyor ki. Ama vazgeçmeyeceğim. Bunun üstesinden gelebilirim. İnanıyorum bunu yapabileceğime. Geri adım atarsam bu kadar acının ne anlamı kalır dimi ? Ama bunu gerçekten tek başıma atlatabileceğimi sanmıyorum. Ama sanki hiçbir şeyin yardımı olmayacak gibi geliyor. Ne yapmam gerektiğini ilk defa bu kadar çok bilmiyorum. Canım yanıyor sadece. Hepsi bu. Bunun üstesinden gelebilmek için ne yapmalı insan ? Gece gündüz geberene kadar ağlayıp , sigara içmem mi lazım ? Yoksa bütün bunlar yokmuş gibi mi davranmam ? Bence en mantıklısı hiçbir şey yapmamak. Ama zaten hiçbir şey yapmama eylemini 1 haftadır yapıyorum ve işe yaradığını söyleyemem. Kısacası sadede gelirsek.. Her şeyin, AMK ! 






Yollar ayrıldı dude. Kabullen ve git artık. Yapabilirsin. 


-Check is already mated. Game OVER ! And the another begins.

23 Haziran 2011 Perşembe

Bu yazıya başlık bulamadım. Canım istemedi işte.

Sigaraya ilk başladığım zamanlarda ,genelde formlarda yada direkt olarak sorulan "sigara içiyor musun" sorusuna hayır derdim. Gerçekten sigara içtiğimi kabul etmiyordum. İçiyordum ama bırakabileceğimden o kadar emindim ki kafama hiç takmadım bu sorunu. Hatta bahanem de şuydu. "Bırakabilirim ama gerçekten bırakmak istemiyorum ki. Daha doğrusu bırakacak bir şey yok ya arada içiyorum". Yediniz mi bunu ? Hayır tabi ki. Zamanında bunu söylediğim kişilerde yemedi ve ne yazıktır ki şimdi daha iyi anlıyorum bazı şeyleri. Sigara içtiğimi kabullenmediğim günlerin üzerinden 3 yıl geçti ve şuanda gece 1'de tekel arayıp,son paramla sigara alacak kadar bağımlı olmuşum. Hele ki zayıf iradeniz varsa gerçekten hiç bulaşmayın böyle bir şeye ya. Ne bileyim. Sigara içtiğimi kabullendiğim halde bu kadar dokunmamıştı 3 yıldır. Neyse. Siz konuyu anladınız. by.


Sigarayı bıraktığım gün "o" nuda bırakıcam demiştim. Heyhat. Onu bile bıraktım da sigarayı bırakamadım. Arada ters orantı varmış meğersem. Neyse başka bahara.

22 Haziran 2011 Çarşamba

Gitmek gitmektir. Kalmak kalmaktır. Beklemek beklemektir. Hayır efendim ! Gitmek kaçmak,kalmak terk edilmek ve beklemek günden güne ölmektir !

Aslında konu başlığında yazdığım şeye tam olarak katıldığım söylenemez. Gitmek kaçmak , kalmak terk edilmek değildir. Beklemenin de ölmek olduğunu söyleyebilmemiz için ne amaçla bekleme eylemi gerçekleştirildiğini bilmemiz gerekir. Ama çoğu zaman giden aslında terk edildiği için gider. Kalan onu zaten çoktan terk etmiştir.Giden, sadece birinin daha cesur olup bunu yapması gerektiği için gider. Hem kalıp hep terk edilmek, tam da burada bahsettiğim bekleyerek ölmeye eş değerdir. O zaman bu başlıkta " gitmek : terk edilmek, kalmak : kaçmak " olarak küçük bir değişiklik yapılabilir. Ama burada bahsetmek istemediğim farklı bir bakış açısına göre, yazdığım başlık gayet iyi ve beynimde yaşadığım olayları anlatıyor. Kalsın o yüzden. Anlatabildim umarım. Neyse.


Gerçekten ilham kaynağımın ne olduğunu bir türlü çözemedim. Çok fazla acı mı , orta dereceli acı mı, az acı mı , mutluluk mu,hiçlik mi ? Hepsini yaşadım fakat , hangisini yaşadığımda yazı yazabildim bir türlü çözemiyorum. Bu aralar hissiz olduğuma göre kesinlikle bu olamaz. Çok fazla acı ? Evet,belki. Aman neyse düşünmek istemiyorum şu an bunu. Sadece yazı yazabilmek,şiir yazabilmek ve şarkı yapabilmek istiyorum. Her istediğim tabi ki olmuyor fakat bu ara zaten hiç bir istediğim olmuyor. Bekleyeyim mi ? Mecburen. Ama çok sıkıldım. -Ama olsun bekle. - Ama gerçekten çok sıkıldım. + Ama bekle ! 


Neyse ki benim saçlarım siyah. Ok o zaman by ^^

"her vedanın ardında bir bekleyeni vardır kimsenin bilmediği
ve her gözyaşının altında bir dua
kimsenin duymadığı
çevir gökyüzüne başını
bakma arkana
gitmek gitmektir işte, hepsi bu !"

17 Haziran 2011 Cuma

and mi end mi ? Hadi bakalım !

İstenmeyen bir şey yapmak kadar zor bir şey yoktur herhalde. Huzursuz,mutsuz yapılan hiçbir şeyden hayır geleceğini sanmıyorum artık. Eskiden de sanmıyordum ama şimdi daha bir sanmıyorum. Mantıksız ama mutlu olunacak bir şey varsa bana daha çekici geldi her zaman. Çevremden gelen tepkiler bile umurumda olmadı. Hatta hiçbir şey umurumda olmadı çoğu zaman. Değişmeye çalıştım. Değiştirmeye çalıştım ama fark ettim ki sürekli kendimi kandırmışım. The end mi desek ne desek bilemedim ki ! 




Her son yeni bir başlangıçtır aslında. Dimi ? 

16 Haziran 2011 Perşembe

Ey aşk neredesin şimdi ? - "Cehennemin dibindeyim. Elbet görüşeceğiz yani."

Sadece tesadüf olması gibi bir ihtimalde var ama House izleye izleye olayları birleştirme kapasitem çok arttı. O yüzden tesadüf olduğunu düşünmüyorum. Benim göreceğimi tahmin ettiğin için,her zaman hissettiklerimiz aynı olduğu için paylaştın onları.


Hep bir eksiklik olacak içinde,aynı bende olduğu gibi. Aklına sadece anıların gelmesi bile gözlerinin dolmasına yetecek. Ortak sevdiğimiz bir şarkı,ortak gittiğimiz bir yer,ortak yaptığımız bir şey, izlerimin olduğu herhangi bir şey bile seni etkilemeye yetecek. Belki de ilk defa çeneni tutmadığın için bu kadar kızacaksın kendine. Belki de ilk defa boş vermeye çalışmak bile derinden üzecek seni. Belki de bana yaptığın şeyin affedilebilir olduğunu göstermek için,aynısını sana yapanı affettin. Yada eksik parçalarını biriyle tamamlamak istedin. Tabi ki kıyaslanabilir şekilde değil onla ve benle olan ilişkin fakat bir o bir ben yok muydum senin için ? O gidince beni aramıyor muydun ? O gittiğinde ilk aklına gelenin,yanında istediğin tek kişinin ben olduğumu kendi ağzınla söylememiş miydin ? Gururuna yenilmemek için elinden geleni yapacaksın biliyorum. Ama bu bende de böyle olduğu için demiyorum bunu. Bende ki gurur değil. Yanlışım olsaydı asla gurur yapmazdım. Yanlışım yok ve gurur da yapmıyorum. Sadece bitti bu kadar. Üzüntüden gebersem bile sırf seni aramak için bahane olsun diye sarhoş olmayacağım. Sırf seni,beni,her şeyi anlatan bir şarkı yüzünden bu nefreti içimden söküp atmayacağım. Nefret diyorum fark ettin mi ? Aşk ile nefret arasında çok ince bir çizgi var derlerdi. Bu çizgiyi hep korudum,hep muhafaza ettim. Sense tek bir cümlenle yıktın. Hep söyledim. Hiç bir zaman beni kaybetmekten korkmadın. Sadece geleceğe umutla bakabilmek için yanında birine ihtiyacın vardı. En çok yanında olan da bendim. Ortak anılarımız,ortak sevinçlerimiz,ortak hüzünlerimiz vardı. Sen sadece bir destek istedin. Hiç bir zaman dediklerime,kendi dediklerine,kurduğumuz hayallere ve yaptığımız planlara inanmadın. Sadece hayal kurmayı seviyordun. Ne demişler. "No pain no gain !" Mutlu olmak ve planlarını gerçekleştirmek isteyen insanlara hitap eder bu söz. Acı olmadan mutluluk olmaz. Eğer gerçekten dediklerimize,planlarımıza inansaydın tek bir sinirli halinle her şeyi yıkmamak için çaba gösterirdin. Bir de mesela benimde insan olduğumu unutmayabilirdin. Zaten peygamber sabrına sahip olan sınırlarımı bu denli zorlamayabilirdin. Ne bileyim işte. Gerçekten azıcık çaba sarf edebilirdin. Sen sana yapılanların cezasını hep bana kestin. Yanında olana,sana değer verene,gözünün içine bakana,mutluluğun için her şeyi yapabilecek bir insana yaptın bütün insafsızlıkları. Üzülmem umurunda bile olmazdı. Çuvaldızı hep bana batırdın. Günah keçisi hep ben oldum. Ama bitti. Hepsi geride kaldı. Duygularım ve senle birlikte her şey çok geride kaldı. Zaman zaman adın geçiyor ister istemez. Malum 7 sene dile kolay. Bir yerlerden çıkıveriyorsun ister istemez. Ama onlar da bitecek bundan adın gibi emin olabilirsin. Büyüklük bende kala kala çok büyüdüm,sığamıyorum hiç bir yere artık. O yüzden bu sefer büyüklük bende kalmayacak. Terk ettim seni.


(Gerçek olan ne varsa dediydik dimi. Blog kurallarımı ihlal ettiğim için özür dilerim. Bu seferlik affedin beni. Çünkü gerçekleri yazmak kendime edebileceğim en büyük hakaret olurdu. Gerçekler canımı yakıyor. Yalanı gerçek yapacağım ama. Emin olabilirsiniz. Biraz zamanı var sadece.)

Cezmi Ersöz - Duygusuz Sevişmeler Taciri


"BENİMSE, SENİN İÇİN BEDENİM BİTTİ..." 


Artık çok iyi anlıyorum. Aşk varsa; o asıl, sevişmeden sonra başlayandır... Peki başlamıyorsa; bir uçurum açılıyor ve orada, seviştikten önce ve sonra yitirilenler özleniyorsa... Seni yargıladığımı düşünme; ama hissediyorum, görüyorum ve buna engel olamıyorum ne yazık ki... Ve gördüklerim acı veriyor bana... 
Çünkü buraya geldiğinden beri benimle sevişmeyi aklından geçirdiğin için, bana öylesine uzak ve öylesine yabancısın ki... Hem nasıl da aceleci, hoyrat, nasıl da dikkatsizsin... 
Söylediklerimin hiçbiri geçmiyor sana... Bana değil, sanki benden çok uzaktaki garip bir boşluğa bakıyorsun... Orada bütün yitirdiklerini, ertelediklerini, isteyip de elinden kaçan bütün fırsatları görüyorsun sanki... 
Fırın gibi sımsıcak bir odada, başsız, kolsuz, ayaksız bedenler hayal ediyorsun sanki... 
Tarihsiz, itaatkâr, kimliksiz, kimliksiz olduğu için sonsuz cömert, sonsuz dilsiz bedenler... Bana ya da bir başkasına ait olup olmadığı bile önemli olmayan bedenler... Şu an abartılı, zorlama bir yakınlığın var bana karşı... 
Beni tarihsiz, kimliksiz ve ruhu olmayan bir beden olarak düşünürken aslında kendini de öyle hissetmeye zorluyorsun... 
Benimle, kaybettiğin benliğini yeniden bulmak için sevişmek istediğine inandırıyorsun kendini... 
Oysa şu an beni duymadığın, beni geçiştirdiğin gibi, kendini de duymuyor, kendini de geçiştiriyorsun... Ve kendine bunu nasıl yapabildiğini düşünmek bile istemiyorsun şimdi... 
Bir yanın yaşımı, göğüslerimi düşünürken; bir yanın bana sonsuza dek âşık olmayı, ruhumda erimeyi, bütün bu arayışların ve savrulmaların son bulmasını istiyor... 
Aşkı istiyorsun, ama bunun koşulu güzelliğim, gençliğim, diriliğim oluyor yine de...
Hep, ama hep ayırıyorsun ruhumu bedenimden... Ruhumu güzelliğimden, gençliğimden. Beni imkânsız bir şekilde ikiye bölüyorsun; beni umutsuz bir şekilde benden kopartıyorsun... 
Ruhum üşüyor; üşüyor, çünkü sen sadece bedenimle ilgileniyorsun... Sana heyecan veren, gözünü karartan, ruhum, duygularım değil, bedenim... Düşüncelerim değil güzelliğim... Düşlerim değil gençliğim, çekiciliğim... Beni bedenime, güzelliğime, gençliğime rakip kılıyorsun... 
İkimizin arasına giriyor bedenim, gençliğim, diriliğim... Seni tanımakta, anlamakta zorlanıyorum... Beni gerçekten sevip sevmediğini anlamakta zorlanıyorum... Çünkü güzelliğim seni iki yüzlü bir köle yapıyor... 
Hazlar ve duygusuz sevişmeler taciri yapıyor... 
Seni böyle hoyrat, seni böyle maskeli görmeye dayanamıyorum. Ruhumdan böyle uzak... Kayboluşunu kanıksamış... Niye böyle susuz ve niye böyle düşkün olduğunu unutmuş görmeye dayanamıyorum... 
Seni şu an, hiç sevişmeden, gerçek sen olarak görmek için yüzlerce yıl yaşlanmak ve nasıl oluyorsa, işte öyle çirkinleşmek isterdim... Bedenim, güzelliğim değil, sadece ruhum, o dinmeyen özlemim, o öksüz acım sana acı versin, seni duygulandırsın isterdim...
Ama olmayacak biliyorum. Olmayacak ve birazdan sevişeceğiz... Sana karşı koymayacağım; çünkü seni yitirmekten korkuyorum. Her şeye rağmen korkuyorum... Bunu düşünmenin seni sonsuza dek yitirmek olduğunu bile bile korkuyorum bundan.... 
Biliyorum, sevişmemiz bittikten sonra o yapay nezaketin, o zorlama coşkun yerini hoyrat bir suskunluğa ve kayıtsızlığa bırakacak... Zaten başından beri aramızda var olan o derin uçurumun bu defa üstü açılacak... Bu oyunu hep oynadık biz... Sen, sana verilmesini çok istediğin aşkla karşılaşmaktan çok korktuğun için; ben, seni yitirmemek için, her şeyi görmezlikten geldiğim için hep oynadık bu oyunu... Ve her defasında önümüzde o karanlık uçurum açıldı... Her defasında çok sarsılsam da, yabancısı değilim bu duygunun, bu uçurumun... 
Masken düştü şimdi... Yolunu tamamen kaybettin... Kendinlesin şimdi...
Benimse, senin için bedenim bitti... Bitti güzelliğim, bitti seni benden uzaklaştıran her şey... Ama biliyor musun bu halini, bu pişmanlığını seviyorum senin... Çünkü sensin bu... Çıplak, mahcup, yenik ve en dipte... Bana şimdi nasıl davranacağını bilemiyorsun... 
Ansızın, şu an, içinde bir ateş yansa ve keşke böyle anlarda hiç olmadığın kadar cesur olsan ve bana neden o çok özlediğin aşkından bu denli korktuğunu anlatabilsen.
Bu korkunun sende nasıl bir inançsızlığa yol açtığını tanımlayabilsen... Nasılsa çok seversem karşılık göremem, kırılırım; çok seversem, bu aşka layık olmadığım, bana benden çok güçlü biri tarafından bir gün mutlaka söylenir, diye sadece fiziksel güzelliğe tapınmayı, içindeki o sonsuz aşk özlemine rağmen nasıl sürdürebildiğini bana itiraf edebilsen... O zaman, ben de seni yitirmemek için seninle her seviştiğimde, seni nasıl yitirdiğimi itiraf ederim... 
Ve neden senin şu anki pişmanlığının ve düştüğün boşluğun sebebinin benim o bin yıllık korkularımdan ve alışkanlıklarımdan kaynaklandığını anlatırım sana... 
Biliyorum, bir an önce giyinip evinden gitmemi istiyorsun... Bir an önce içindeki dramla, içindeki kırgınlıkla yapayalnız kalmak istiyorsun. 
Birazdan, çekip kapıyı çıkacağım evinden... Biliyorum, birazdan, ben gidince, işte asıl o zaman beni gerçekten düşünmeye başlayacaksın... Bütün geceyi... Ve bütün hayatını. 


Ruhumu değil, sadece bedenimi ele geçirerek kaybolduğun çölde, yolunu bulacağını sanırken nasıl da yanıldığını... Ve kimse acı çekmesin derken ve bu yüzden aşktan kaçarken, ikimizi de nasıl sonsuz bir yalnızlığa ve sonsuz bir üşümeye terk ettiğini ürpererek düşüneceksin... Her sevişmemizden sonra, sefaleti bir kez daha kanıtlanan birlikteliğimizi bütün o sahipsiz yüzleriyle düşüneceksin... 
Ve şimdilik, ben seni en çok böyle anların için seveceğim... Böyle anların için özleyeceğim... Başka tutunacak bir şeyim yok bu hayatta... 
Beni, en çok ben yanında yokken özleyişini özleyeceğim…


(Alıntıdır.)

15 Haziran 2011 Çarşamba

Acıtan Düşler

Acı bitti sende bittin gözümde,
Yalanlar söyledin sevgimi bile bile,
Artık bitti bu yalan öykü de,
Yalnız kaldım sonsuz hasretinle.
Ama sensizlik çok zor,
Bu ıssız gecelerde,
Bir dön bak bana,
Acılar yüreğimde..
Ama sensizlikte zor,
Bu bomboş hecelerde,
Bir dön bak bana,
Acıtan düşlerime..

Düşler güzel olsa da bazen uyanmak gerekir.

En fazla ne kadar uçuk hayaller kurabiliriz acaba ? Şahsen ben bu ara çıtayı biraz zorladım. Gerçekliği kaybedince hayallerle yaşar oldum. Hayal etmeyi bırakıp normal hayata dönünce yaşanan o acı çok zor olsa da hayal kurmak o kadar güzel ki.. 


Hayatımızın kurduğumuz en güzel hayallerden bile daha güzel olması dileğiyle diyorum ve yazımı burada bitiriyorum.

14 Haziran 2011 Salı

Bu sefer gerçekten ama gerçekten söz **

Hayat bazen kabustur. Bazen güzel bir düş gibidir. Bazense uyandığında hatırlayamadığın sıradan bir rüya.. Kabusları sevmeyiz,hep güllük gülistanlık bir hayat yaşamak isteriz. Ama bazen yaşadığımız kötü şeylerin bile bir nedeni olduğunu hiç düşünmeyiz. Pollyanna gibi davranma derler böyle dediğimde ama gerçekten hayatta her şeyin bir sebebi var. Her şerde bir hayır oluyor gerçekten de. Her şey geçer,gider,unutulur,unutulmasını istediğimiz kadar unuturuz,istemediğimiz kadar bizimle var olur. Böyle böyle bir şeyler . Neyse işte. Gerçek hayatta bile beni kabustan uyandırdığın için çok teşekkür ederim Allah’ım. Bu sefer gerçekten söz :)




Her seçiş bir vazgeçiştir derler. Vazgeçiş olsa bile İnsanın seçme hakkı olması büyük şans. İnanın çok büyük şans.  

12 Haziran 2011 Pazar

Sevilen İnsanlarla Tartışma Senesi

2011 güzel geçecekti değil mi ? Al sana fallara inanmamak için güzel bir sebep ! Resmen KİTS oldu bu sene. Yada SİTS. Bilmiyorum. Artık hiç bir şey bilmiyorum. Önceden de bilmiyordum ama artık gerçekten bilmiyorum. Nerede hata yapıyorum ki acaba ? Sevmekte,güvenmekte,inanmakta,sabretmekte? Nerede ? Neden asıl konudan uzaklaşıp sürekli saçmalıyorum ? Bu genelde kaybetmekten korktuğum zamanlarda oluyor. Peki ne yapmalıyım ki ? Neden neden neden nedennnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnn !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! Çıldırmak bu. Hepinizin canı cehenneme. Öldürün beni de kurtulayım amk.

11 Haziran 2011 Cumartesi

Konuşabilmek özgürlüktür.

Gerçekten bunu anladım. Konuşabilsem nasıl mutlu olacağımın farkına vardım. Artık eskisi gibi acı bağımlısı da değilim. O yüzden konuşacağım. Yeter ama dimi..

6 Haziran 2011 Pazartesi

Tarih hep tekerrür etsin dursun bakalım !

Şarkılar beni bugün de bir başka etkiliyor. Neden bilmiyorum. Neyse konumuz o değil. Konumuz ne bende bilmiyorum ama hiç iyi şeyler olmayacak hissediyorum. Bu böyle kalsın da başka bir şeyler yazarım içimden geldiği zaman. Hadi bays.

4 Haziran 2011 Cumartesi

Acımda da varsın tatlımda da.

Bana nefes alan hiç bir şeyi sevme hakkını vermediler bende "incir reçeli"ni sevdim.


İncir reçeli sendin oysa. Nefes alıyordun. Kafamda yarattığım yüzlerce iğrenç ve hayali karakterlerden sonra kanlı canlı karşımda duruyordun. Seni sevmeyi seçtim ben. Sende benim gibi saklanmıştın. Sende benim gibi hayatın zorbalıklarından kaçıyordun. Benim gibiydin işte. Hayatta aynı yere saklanmaya çalışan iki insanın, camdan aşağı süzülen iki su damlacığı gibi birbirine karışarak yaşama devam etmesi kadar güzel ne olabilir ki başka ? Bütünleşmek zordur. Herhangi bir şeyi sahiplenmek,kalbinde hissetmek çok çok zordur. Emin olamazsın. Sen emin olsan bile karşındakinden emin olamazsın.Sevildiğinden emin olmak , sevdiğinden emin olmaktan çok daha zordur.Bu sebepten dolayı her zaman sevmek daha kolaydır sevilmekten.  O yüzden ben incir reçelini sevdim. Ondan beni sevmesini bekleyemezdim. O bana ait değildi çünkü. Sadece ben sevdim. Onun sevmesini beklemedim. Acabalarla yaşamak istemedim. O yüzden sadece ve sadece incir reçelini sevdim. İncir reçeli sendin. Ben seni sevdim. Çok sevdim.




"Beni zehirleyen her şeyde olduğu gibi sigaramın dumanında bile 'o' vardı. Tatlıda da tuzluda da , ekşide de 'acı'da da 'o' var. Hep var."


(İncir reçeli filminden alıntılar vardır.)

Gitmek gitmektir işte hepsi bu ! demişler. Yalan ! Gitmek kalmaktır aslında -_-

Eskilere daldım yine. Sebebini bilmiyorum. Çok rahat hissediyorum kendimi bu ara gönül konularında. Bana böylesi iyi geliyor anladım bunu. Hala gerçeğim yok. Ben ne istersem o. Tarz olarak Melissa p. yi örnek almış gibi hissediyorum kendimi. Neyse sadece tarz olarak en azından. (!) O değilde yine geldiler gece gece bana. Nostalji yapasım tuttu. Nostalji yapasım tutmasaydı bu yazıyı da yazamazdım ama iyi oldu bir bakıma. Dario Morino'dan girip Juanito'dan çıktım. Dikkat kimse anlamasın arkadaşımın aşkısın diyor şuan Juanito. Canı cehenneme arkadaşımında aşkının da :) 


Bugün irade konusunu irdelemek istiyorum. Nasıl bir şeysin sen ey irade ! Canın cehenneme demek istiyorum ama cehennem bile fayda etmiyor ki sana. İş sana kaldıysa sıçtık yani başka açıklaması yok. Artık tut kendini ne olursun. Bak ben tutmayacağım. Sen tut kendini ne olur ama. Ha birde şey var. "Siktir git". Neden yeri geldiğinde (ki bu yeri gelme mevzusu milyarlarca kez oluştu. ) söyleyemiyorum bu canım iki kelimeyi. Cinsel içerikli bir yolculuk öneriyorsun işte, güzel bir şey bu bazıları için. İstedikleri bu zaten. Neyse bu konuyu fazla açmaya gerek yok. 


Ey blog canım blog. Sen olmasan ben ne yapardım bilemedim. Seninle açıyorum düşüncelerimi bir tek. Böyle böyle öğreneceğim inşallah bir gün. Çevremin %99'unun umurunda olmayan bu yazılar.. Evet ! Bana çok faydanız var kimseyi dert etmeyin siz. Benimle değerlisiniz çünkü siz. Zaten başkaları okusa ne olacak ki ? Kaç kişi bu yazıyı okuyup kendinden bir şeyler bulabilir ki ? Neyin kafasını yaşadığım belli değil. Bu arada daldım gidiyorum baya saçmaladım yine. Bugünlük ( bu gecelik hatta ) yeter bu kadar. Kendine iyi bak blogcum. Sen lazımsın bana :)


Gitmeye taktım bu ara. Şu köprüden geçip Alice'in harikalar diyarına varmak isterdim.Hayal tabi heyhat. Neyse düşlerimde giderim bende..