30 Mayıs 2011 Pazartesi

İsteklerimi sayıyorum:yatlar,katlar,beatler,micler,mixler ! Peeeh.

Acaba ne yazıyorum,konu bütünlüğü var mı , düşük cümleler var mı diye düşünmeden yazmak istiyorum. Sadece yazmak istiyorum. Beynimde dağınık şekilde havada asılı kalmış ne varsa dökmek istiyorum. Birbirleriyle bağlantılı mı değil mi diye umurum da olmadan yazmak istiyorum. Aynı cümle içinde her hangi kelimeyi birden fazla kullandım mı diye düşünmeden,imla kurallarına dikkat etmeden sadece yazmak istiyorum. Fransız başlayıp , Alman bitirmek, sadece içimde ne varsa ortaya dökmek istiyorum. Çok şey istediğim sanılmasın. Aslında bunlar basit şeyler. Mesela backspace tuşu kullanmamak. Güzel olsa gerek ? Silgim kalemimden önce bitsin istemiyorum. İnsanın içinden ilk ne geçerse o olsun. Neden kompleks hale getiririz ki düşüncelerimizi ? Neden bir sürü gerçek olmayan şeyi milyonlarca saçma sebep yüzünden zor ve nefret edilesi hale getiririz ? Peki ya heyecan  ? Ben ne demek olduğunu yeni yeni hatırladım çok uzun bir zamandan sonra. Hem de çok aptal bir şeyle birlikte hatırladım. Yıllardır yapmadığım,çocukluğumda kalmış bir şeyle. Bir de Bu sene yaz mevsiminde uçuşan polenlerin ne demek olduğunu , uzun ve çetin bir kışın ardından , yaz havası yüzünü gösterdiğinde anladım. Onun bile beni heyecanlandırması o kadar müthiş bir şeydi ki.. Ama bunlar geçmişten parçalar. Bir parfüm kokusu mesela. Koklamam bile gerekmiyor açıkçası. O kokuyu düşünmem bile 2 sene önceki hislere götürebiliyor beni. Şişesini hiç bir yere sığdıramadığım o gül dalı Paris parfümü. Egzotik bir kokuydu evet. Ama bana "ortada sıçan" oyunu kadar heyecan verebilmesi için bundan daha fazlası gerekiyor tabi ki. Yakar top oyunu sadece güzellikler getirirdi ama o parfüm çok başka şeyleri anımsatıyor artık. O özlediğim oyun kadar masum değil o parfüm. O yüzden hatırlamak istemiyorum tamam mı ? Ha birde şu var. Kendime güvenmek istiyorum. Bak başkalarını geçtim. Diğer insanlardan bunu beklemeyi falan çoktan geçtim. Sadece kendime güvenmek istiyorum yahu. Bir şeyi yapacağım dediğim zaman gerçekten yapacağımı bilmek , emin olmak istiyorum. İsteklerime,onları parçalayarak ulaşmak istiyorum. Hepsi bir arada olsun kim istemez ama,bir farklılık yaratıp hepsini tek tek yapmak istiyorum. Mesela diyet ve spor. Aynı anda gitmeyecek biliyorum. O yüzden sporu yada zayıflamayı düşünmeden sadece sağlığım için diyet yapmak istiyorum. Sporu, vakti gelince düşünmek istiyorum. Acılara gülümseyen anılarım,arsız duygularım olsun istiyorum :p tamam tamam bu kısmı şakaydı. "Ben hayatımda yeni birini istemiyorum yenge" diye bir cümle geçti şuan Aşk ve Ceza dizisinde. Evet işte bak. Bende bunu istiyorum. Hayatımda yeni birini istemiyorum. Ama bunu beynim değil kalbim istemiyor. Öyle bir ton şey var işte. Bu istekler hiç bitmez. Bir ucundan tutmak istiyorum artık bu isteklerimin. Ama(!) itiraf etmeliyim ki korkuyorum. Çok korkuyorum. Ama korkmakta istemiyorum. Aman be. Çok sıkıldım gidiyorum.


Gidiyorum dedikten sonra böyle bir resim manidar oldu galiba. Yok yok game-over pek hoşlandığım bir şey değil. Takdir-i ilahi tabi ama neyse işte öyle.

..ama bundan sonra keşkeler olmaz belki **

Yazacağım bu yazıyla bütün yazdıklarımı inkar etmiş gibi olacağım ama (!) bugün gerçeğim bu. Ya da şöyle söyleyeyim bugün benim için gerçek diye bir şey yok. Daha doğrusu bu son bir kaç gündür. Sadece ben ve düşüncelerim var. Bir de yazdığım şiirler. Ben ne istersem gerçek o artık. Ama gerçekten gerçek. Gerçekliği bozmak istemiyorum. Elimden geldiğince isteklerimi de buna göre ayarlamaya çalışacağım işte. Hata oradaymış aslında. İsteklerde. Eğer elinizde büyük bir sorun varsa birden onun yok olmasını istemek kadar mucizevi olan isteklerde bütün sorun. Elimizde ki bir kağıt topunu bir anda ikiye ayrılacak şekilde yırtamıyoruz değil mi ? Peki o topu 5-10 parça halinde bölerek yırtmayı denesek ? Belki aynı şeyi 5 kere fazla yapmış oluruz ama istediğimiz sonuca ulaşabiliriz. Eğer istekler imkansızsa biraz uğraşmaya değmez mi :) Konu nereden başlayıp nerelere gitti yine. Eskiden "keşke"ler vardı. Artık "ama" lar var. "Belki"ler ve "ama"lar , her zaman "keşke"lerden daha iyi olsa gerek. Dikkate alın derim. Gerçekten gerçek yani.

Belkilerim,sonralarım,keşkelerim olmadan yaşayabilir miydim ? 
Bakıcaz.

28 Mayıs 2011 Cumartesi

Gelenin gideni aratması sendromu !

Her seferinde oluyor bu. Gelen gideni aratıyor. Peki kabullendik. Ama bir yanılgı var bu işte, birinci gelen gideni arattı diyelim, ikinci gelen de birinci geleni nasıl aratıyor. Bu gelenler kötülük sırasına doğru,kazığın ucu sivri mantığıyla mı geliyorlar ? Yok mu bunun hiç "oh bu sefer ki daha iyi oldu " dedirtecek bir yolu ? Sıkıldım aman ya.

26 Mayıs 2011 Perşembe

Bu işler bir öyle bir böyle ^^

Şiir yazmayı,okumayı,dinlemeyi,çeşitli şairlerle ilgili araştırma yapmayı çok seven bir insanımdır. Başta Cemal Süreya olmak üzere sık sık şiir okumaya çalışırım. Hatta her hangi bir yerde duyduğum zaman da içimde tuhaf bir kıvılcımlanma olur adeta. Ama bugün bir başka.. Özellikle Cemal Süreya beni çok bunaltıyor. Hatta bir döneme ait hatırladığım her şey çok bunaltıyor. 

Cemal Süreyanın - Sana giden yollar kapalı şiiri favorilerimdendir. Çok severek dinlerim de söylerim de. Fakat bugün başka. Hatta sanıyorum ki bundan sonra da başka olacak. Yine tek dert beyin işte. Ah bir unutabilsem. Ah.. Eskiden yapınca mutlu olduğum şeyler bana şuan acı çektirmese, hayat daha güzel bir yer olabilir diye düşünüyorum açıkçası. Ama ne şarkıların,ne şiirlerin,ne de kaderin hiç bir suçu yok bu işte. "O"nun da bir suçu yok hatta. Tek suçlu benim. Kim sana dedi ki hatıralarını kâbusa dönüştür diye. Çek şimdi ceremesini. As suratını mal mal, hüzünlen,acı çek. Geber amk. 

Üstadın o canım şiiriyle bitirip "mission complete" yapmak istiyorum :)

Biliyorum sana giden yollar kapalı,
Üstelik sende hiçbir zaman sevmedin beni,
Ne kadar yakından ve arada uçurumlar,
İnsanlar,evler aramızda duvarlar gibi..
Uyandım uyandım hep seni düşündüm,
Yalnız seni,yalnız senin gözlerini,
Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım,
Ben artık adam olmam bu derde düşeli.
Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya,
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki.
Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi,
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği.
Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki.
Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor,
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini.
Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri.
Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım,
Bu böyle pek de kolay değil gerçi…
Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki
Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki
İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:
Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu,
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri....

24 Mayıs 2011 Salı

Nasılsa bir kere öldük dimi ?

İnsan bir kere öldükten sonra bir daha gerçekten ölmüyor. Çok zorlamak lazım sanıyorum ki.. Ben çok denedim. Gerçi ne zaman gerçekten öldüğümü hiç bilememiştim ama, ne zaman bu sefer mahvoldum dememeye başladım o zaman anladım ki zaten çoktan ölmüşüm. Hayal kırıklıkları da öyledir. Belki varyasyon farkından kaynaklı problemler olabilir ama genel olarak aynı durum ve statüde ki hayaller, büyük bir yıkımdan sonra aynı şekilde yıkılırsa insana fazla koymaz bu.. Alışkanlık olur. Hatta hayallerin yıkılmaz ise şaşırır, tepki vermeye başlarsın. Anormal gelir her şey. Bu olaylar böyle sürüp gider işte. Canım sıkkın bitiriyorum burada. Bayın.

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Herşeye rağmen özlemek,özlendiğini düşünmek,özlemleri bile özlemek ve böyle şeyler işte !

Eğer geçmişte kalan bir fotoğraf karesi size, kin'den uzak mutlu anıları hatırlatabiliyor ise hayat sizin için zordur. Beyninizle değil kalbiniz ile düşünüyorsunuz demektir.En küçük bir duygusallıkta bütün yaşananları,söylenenleri unutan insanlar hayatları boyunca üzülmeye mahkumdurlar. Kendiniz hata yapmışsanız köpek gibi özlemeniz de bir problem yoktur. Pişmanlık,acı,hüzün hepsi çok normal şeylerdir. Ama hatayı yapan siz değilseniz ve hala deliler gibi duygulanıp,hüzünlenebiliyor iseniz işte o zaman büyük problem var demektir. Ne demişler. "Sana bir kere yanlış yapanı affetme ! Affedersen bir daha yapar. " Çok doğrudur. Çünkü bir kere kayış kopmuştur. Ondan sonra nasıl olsa affeder diye bir kez daha yapar ve sonra bir kez daha. Bende bu hatayı bile bile yapanlardanım. Özledim be. Vallahi çok özledim. Daha 15-16 gün falan oldu ama gerçekten özledim. Her yerde karşıma ikimizle ilgili bir şeyler çıkmaya devam ederken nasıl hayatımdan tamamen atabilirim ki ? Ama inanıyorum başaracağım bunu. Hep bir eksiklik o belki benim hayatımda. Belki her şeyden çok özlerim, her şeyden çok ararım ama geçer ya. Geçer dimi ? Umalım ki geçsin. Birlikte yaptıklarımızı değil de bana yaptıklarını hatırlaya hatırlaya unutacağım seni. "Aşk" acısını unutmak zordur ama gerçekten unutacağım. Eminim buna. Hadi bakalım.  




"Yalnız Aşk'ı vardır aşık olanın ve kaybetmek daha güç bulamamaktan.."










ümraniye elektrik

21 Mayıs 2011 Cumartesi

Kalbin ve Mantığın Savaşı - Checkmate

Özellikle duygusal insanlar kalbiyle , beyninin arasında çok kalır. Duygusal ve iradesiz iseniz işler daha zordur. En büyük yanlışı savunuyor olsa bile kalbiniz yener her zaman. Bunun tek çaresi kesinlikle bir karara varıp, bir daha öleceğinizi bilseniz o karardan  dönmemektir. Çünkü kalbini dinleyen insanlar,düşüncelerini kalbinin istekleri doğrultusunda sürekli değiştirebilirler. Eğer bu savaşı beyninizin kazanmasını istiyorsanız kesinlikle kalbinize söz geçirmeniz gerek ve bunu bir kere başarır iseniz devamının gelme ihtimali çok yüksektir.


Kendi kendini aşmak,kendi kendini yenmekle başlar. Ama buna güvenip salmayın hemen. Kendini yenen insanın aynı zamanda kendine yenildiğini de unutmayın. O çizgi çok çok önemlidir. Zor işler işte ya. Hep anlatıyorum bilirsiniz. Bütün işlerin hepsi zor. Hep zor. 


Hadi bugünkü pozitif halimden kaynaklanan bir optimis cümle yazayım. 


"Dont worry,be happy ! Everything'll be good.."



It's difficult, to win the game according to yourself in spite of everything. By the way, you lose the game according to yourself ! Double responsibility.It's mean... shiit..

20 Mayıs 2011 Cuma

Yukarıda ki cümlede anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir ?

Takdir ediniz ki bakış açısı çok göreceli bir kavramdır ve eğer derdinizi adam akıllı anlatamıyorsanız çok büyük sorunlar çıkarır. Ak dediğinizi kara anlayabilirler. İğneleyici lafları anlamazlar. Yada işlerine geldiği gibi anlarlar diyelim. Eğer anlatan kişinin ,kendi içinde yaşadığı anlam karmaşaları varsa iş o zaman daha kötü sarpa sarar. Ben dediğim şeyi , saçma sapan şekilde anlayan çok insan gördüm. Bende mi suç ? Tartışılır. Konuşma problemimden ileri geliyor olsa gerek. Anlatmak istediğim şeyi direk olarak söyleyemediğim için genelde dolaylama yaparım. Bu da problem çıkarır. O yüzden düşündüğünü açık açık pat diye söyleyebilmeli insan. Yoksa hem yanlış anlaşılmanın verdiği sıkıntı ve de içinde kalan şeyi söyleyememenin verdiği sıkıntıyla birleşir ve deli eder insanı. Mesela ben 3 ay önce iğneleme amaçlı söylediğim bir lafı, söylemediğim kişinin anlamaması nedeniyle aklıma geldikçe hala sıkıntı çekiyorum. Gerçi ona bakarsak 1 yıl öncesi için de aynı yaşadığım şeyler var ama neyse artık. Geçti. Bir de şöyle bir söz okudum çok hoşuma gitti. 

"Geçmiş acıtıyorsa,geçmemiş demektir."

Durup dururken acıya geldi konu yine iyi mi ? Acıyı hemen  geçiyorum çok sıkıldım çünkü. Şimdi size soruyorum. Bir insan "Bir varmış bir yokmuş" cümlesini sitem olarak söylüyorsa ne demek isteyebilir yani :) İnsafınıza kaldım. Hadi bakalım.  

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Ayna ayna söyle bana ! Ne söylediğin önemli değil yeter ki söyle !

Kendi kendimle konuştuğum için deli olduğumu düşünür oldum. Peki umurumda mı ? Hayır ! Kendim hariç kimseye söyleyemediğim o kadar çok şey var ki.. E kendimle de konuşmayıp ne yapacağım ? En azından sesli bir şekilde kendime söylüyorum ki bazı şeyler sessiz kalıp içimi dağlamasın. Sesli söyleyemeyip,sadece düşündüklerim de az değil hani. Beynim hiç durmuyor ki. Sürekli düşünüyor. Sürekli konuşuyor. Ama en çok "O"nunla konuşurmuş gibi konuşuyor. Ama bu bir şikayet değil artık. Eskiden şikayetti. Artık değil. Kabullendim artık. Çünkü konuşamıyorum. Hiç bir zaman da konuşamayacağım gibi hissediyorum. O konuştuğunda her şey kilitleniyor,zaman duruyor sanki.. O konuşsun,anlatsın yeter ki.. Beynimde bulunan bütün zıt düşünceler bir anda değişiveriyor. Bundan nefret ediyorum ama yapacak bir şey yok her zamanki gibi. 


Konuşamadıkça her şey o kadar eskidi ki.. İçimdekileri dile getirmeye niyetlendikten sonra anladım ki çok bayatlamış her şey. Sanki asırlar önce yaşanan olayları anlatacakmışım gibi hissediyorum konuşursam. Kimsenin umurunda olmayan,saçma,gereksiz,acınası laflar. Ama konuşmalıyım,içimi dökmeliyim bir şekilde. Zor çünkü böyle. Kafayı yedirtir. Bunaltır. Ya gerçek'ten uzaklaştırır, yada tam tersi gerçeğin dibine sokar adamı. Kendimle konuşa konuşa , insanlarla konuşmayı unuttum. Aynı zamanda çok özledim.Biriyle deliler gibi saatlerce konuşasım var. Sadece konuşayım o dinlesin. Ama öyle herkes değil. İstediğim kişiyi istiyorum ama istemiyorum. Ben ne istiyorum amk ya ?! Bu blog da hep gerçekler olsun istemiştim ilk açtığım zaman. Bu yüzden gerçekten gerçeği söylüyorum. En çok istediğim , her şeyi ve herkesi unutmak. Son 4 seneyi tamamen unutmak. Ama insanlara güvenmemem gerektiğini değil. Sadece insanları unutmak. Ne bileyim işte öyle bir şey. Ha tabi şuan ki tecrübelerimle 4 sene öncesine dönmekte iyi giderdi hani. 


Ama biliyorum ki beni en güzel dinleyecek kişi yine aynada gördüğüm yüz olacak. Devam böyle iyidir iyi ^^  fak !

Ayna ayna ! Ey ayna.. Söyle hadi bana. Kaç yüz binlerce çaresiz kişi var benim gibi daha ?

17 Mayıs 2011 Salı

Yumurta kapıya dayanmadan bitirme işlerini sakın !

Nedir bu yahu ? Bugünün işini yarına bıraka bıraka nereye kadar ? İlla bütün işler birikip sarpa sarana kadar ertelemek zorunda mıyız arkadaş ? Bu iş böyle yürümez. Artık bir çeki düzen vakti geldi de geçiyor bile. Çok işim var yumurta kapıya dayandı. O yüzden bu yazıyı burada bitirip işlerime dönüyorum.

16 Mayıs 2011 Pazartesi

-Âlem-i menâm-

Rüya âlemi değil bu. Bu tamamen bitmek bilmeyen,iğrenç bir kâbus. Uyudukça uyutan,ağladıkça ağlatan,acıttıkça acıtan berbat bir âlem. Hani rüyada olduğunu bilirsin de uyanamazsın ya, aynen öyle. Geçip gideceğini bilirsin ama yine de acı çekersin.Battıkça batarsın. Melankoli yaşama isteği değil bu. Bu apayrı iğrenç bir şeydir. 

İnsanın bir yeri yandığı zaman , ilk anda şiddetli bir acı olur daha sonra hiç bir şey olmamış gibi acı diner ve yanan yer uyuşur. Geçti sanırsın. Ama acıların en büyüğü o ilk 5 dakika geçtikten sonra gelir ve günlerce sürebilir. Su toplar,kabuk tutar,dokununca acır,deri buruşur. Eğer derinse bu yanık , zamanında tedavi edilmezse iz bırakır. Hayat boyu taşırsın bu izi. Bizde en derin yaraları bırakanlar da bu yanık gibidir. Önce bir sinir boşalması,ardından hissizlik ve ardından hiç bitmeyeceğini sandığımız bir acı. Ama bu acı onun acısı değildir. Acı'nın acısıdır. Acı çekme duygusunun verdiği acıdır. Acı çekmemiz gerektiğini biliriz de acı çekeriz sanki. Öyle bir acı işte. Sıyırırsın sonra. Kafayı yediğini sanmaya başladığın andan itibaren hiçbir şey normal değildir. Gerçekten kafayı yedin mi yemedin mi hiçbir zaman bilemezsin. Sadece acır. Bütün acılar toplaşıp Voltran'ı oluştururlar. Gözüne gözüne vururlar yüreğinin. Sadece acır işte. Sonra aklına karar verdiğin,yazdığın,okuduğun her şey gelir. Bu nasıl bir çelişki dersin. Ama acı başka bir şeydir ki. Bunu ne beyinle kontrol edebilsin ne kalple. Bu vakit sıçtın demektir. Allah yardımcın olsun. 

Sensizlik benle yaşlanmış en büyük Acı'm..İnan değişmez yerin bende aynı...

Bana dediğin şeyleri asla unutmayacağım !

Hayat basittir, evet ! Çok kompleks düşüncelere kapılıp hayatı zehir etmeye değmez. Ama bazen öyle şeyler vardır ki hazmetmesi çok zordur. Hatta kin tutamayan bir insan için bile zordur. Bu kısımlar zaten belli, artık yapacak bir şey yok. Ama hala aklım almıyor , için nasıl elverdi o lafları bana söylemeye ? Ne kadar uzun zamandır büyütmüştün o içindekileri de bir hamlede zehir gibi dökülüverdiler ? Ama Allah yukarıda, acıttılar. Hemde çok fazla acıttılar canımı.. Ağladım,sızladım,sinirden kudurdum,hatta o iğrenç durumda sana söylemek istediğim her şeyi yine yuttum yine yuttum. Çünkü kendimi düşünmek için zorlasam da hiç bir zaman yapamadım. Kendimden utandım her seferinde. Peki ya sen ? Nasıl yaptın bunu bana ? Her şeyi unutacağım emin ol. Seni,anılarımızı,birlikte yediğimiz bokları,birlikte ağladığımızı,acılarımızı,sancılarımızı.. Her şeyi teker teker unutacağım. Neden tartıştığımızı falan. Bir tek o lafını unutmayacağım. Hatta ilerde tek hatırlayacağım şey; canımdan çok sevdiğim biri vardı ve bana "bunu bunu" dedi. Evet ! Tek hatırlayacağım şey bu olacak. Kim olduğunu,neden dediğini bile hatırlamayacağım. 


Bugün senin doğum günün. Sana geçen sene doğum gününde yazdığım yazıyı okudum da, inan değişmez yerin bende aynı demiştim. Sözümü tutamadım çok özür dilerim. Hatta normal bir kavga olsaydı bu seferki kesinlikle ağlardım. Hüzünlenirdim. Bağrıma taş otururdu sanki.. Ama bu sefer içim bile cızlamadı. Nasıl başardın beni bu hale getirebilmeyi ? Nasıl ? ...  "İşte bu benim..." diye başlardım cümlelerime. Artık sen benim en derim Yara'msın..


Geleneklere saygım var. Bu yüzden son  kez doğum günün kutlu olsun.. Bir zamanlar benim için her şeyden daha önemli olan şahıs.. Doğum günün kutlu olsun !


Unut artık aşk'ın kıymetini.. 

Sabahları canlı müzik dinlersek gerçekten güne dinç başlar mıyız acaba ?

Bu yazının başlığını atarken kafamda çok farklı şeyler yazmak vardı ama şuan bütün fikrim değişti. Bütün psikolojimi tek bir cümleyle özetlemek istiyorum. Benim moralimin kötü olması için müslümü getirip önüme koysalar,"o"nun bir aptal bir cümlesinin yarattığı dramayı yaratamaz bünyemde. Hadi bay amk.  

15 Mayıs 2011 Pazar

- Azab-ı meftûn -

Memn-u aşkından bu cân,şimdi bir garip ketûm, 
Düşmez isem yanarım,düşsem daimî ölüm,
Ne bir gün gördürür,ne bir yol sordurur,
öyle bir hal ki başım;biçâr azab-ı meftûn..

14 Mayıs 2011 Cumartesi

Zamansız akıyorsa yaşlar gözünden,tek nedeni vardır, "kan alınmıştır götünden"

Kaba tabirimi mazur görün ama gerçekten öyle. İnsan durup durup neden ağlar ? Ya kafayı kırmıştır,tedavisini çocukluğunda aramak lazım,yada götünden kan aldırmayan(bunu burnundan kıl aldırmayan falan gibi de uzatabiliriz) birine tutulmuştur. Ulan sen neyine güveniyorsun ? Hadi tamam tutuldun bir bok yedin , ne diye melankoliye bağlıyorsun ? Adamın götünden kan alırlar kannnn ! En iyisi mi yapılması gereken şey şudur; "Beynini tuhaf tuhaf şeylerle meşgul edecek ve geceleri yalnız kalmayacaksın." 
Amaan of ben melankolimi yaşamak istiyorum deme. Siktir git ülke dışına çık mal. Neyine senin melankoli. Kuşlar cıvıldıyo duymuyo musun angut ? Sen onun şeyinde bile değilsin anlasana. Acıyla fantezi kuracağına iki dakka gül eğlen , işe yarar bir şeyler yap da ot gelip saman gitme. Öyle ağlayarak falan da bir yere varamazsın. 5 vakit abdest alır gibi ne lan o ? İki dakika susta göz pınarlarını dinle,bak sana nasıl küfür ediyorlar. Sıçtın ağızlarına onların,sıçtın ! Bu tavsiyelerime uymazsan mantık evliliği yapıp biriyle evlenene kadar , hatta evlendikten sonra bile mutsuz olma ve mazoşizm eğilimi gibi bulgular gösterebilirsin. Al sana gerçek işte. İyi konuşuyoruz olmuyo bari bir kere de böyle deneyeyim. Kendimde yerim belki. Hadi öptüm canım. bays.

- Düşünme dünü,düşlerle harcama bugünü ! Bırak kapatma güzel yarınların önünü -

İnsan neden mutlu olmaya cesaret edemez ? Belki alışkanlıklardan kaynaklanıyordur,belki de korkudan bilmiyorum. Henüz karar veremedim. Cevabı olmayan bazı sorulara vardır elbet ama bu sorunun bir cevabı olmalı. Mantıklı güzel bir cevabı kesinlikle olmalı. Ama bu cevabı kimin bildiğini bilmiyorum. Öğrendiğim an direk dalarım o şahısa,yapışırım yakasına :) Onu bunu bırakalım da asıl meseleye dönelim. Mutlu olmaya cesaret edememek. Evet ! Kesinlikle buna cesaret edemiyorum. Ne kadar salakça bir durum değil mi ? Bırak düşünme dünü,yarını. Geçmişi bir köşeye at,gelecek için endişelenme. Yaşa bugününü doya doya. Yapman gerekeni yap ve gerisini Allah'a havale et. Ama yok nerede bende o rahatlık. Nerede bende o disiplin,o irade. Gerçekten bilmiyorum ne yapmam gerektiğini. Aslında biliyorum da bilmiyorum işte. Bilmiyorum demeye neden bu kadar çok alıştım ve neden sürekli o kelimeyi kullanır oldum onu da bilmiyorum. Al işte bilmiyorum ! Çok klişe olacak ama gerçekten de ; " Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir " diyorum. 


"Bir yanın kış,bir yanın yaz. Gündüzlerin sıcak , gecelerin ayaz. Bırak geçmişi,unut geleceği, yaşa bugünü , dök içini karanlıklara avaz avaz." 

12 Mayıs 2011 Perşembe

Hissettiğim ilk şey,çoğu zaman gerçek olan şey olmuştur.

Pollyanna olmamdan kaynaklanan bir durum sanıyorum ki , gerçeği görsem de hep bir başka çıkış yolu aradım. Hep başka bir gerçek aradım. Bir kez olsun beni mutlu edecek bir gerçek aradım. Ama içten içe gerçekleri hep biliyordum. Kalbim kendi yalanlarıma inanır,beynim inanmazdı. Kendi uydurduğum masallarla,beynimde kurgular yapıp onları yaşardım kendi dünyamda. Ama sonuçta hep talihsizlik olacağını bilirdim. Umut fakirin ekmeği demişler, o misal yaşadım hep. Ama olmuyor işte ! Hiç olmadı , hiç bir zaman da olmayacak.  Anlatmak istediğimi tam anlatabildim mi bilmiyorum ama cümle kuramaz oldum bu konuda artık. Daha ne konuşayım ne yazayım ki ? Her şey ortada. Ne demiş Cemal Süreya : 

"Biliyorum sana giden yollar kapalı,
Üstelik sende hiç bir zaman sevmedin beni..."

Bu öyle bir şey değil tabi. Öyle derken neyi kastediyorum onu da bilmiyorum ki. Bu kadar uzun süren aşk olmaz arkadaş ya. Eskiden anlatabileceğim insanlar vardı anlatırdım. Ama onlar da kalmadı ki artık. Derdimi anlattığım insanlar bile yok oldu sen yok olmadın be derdim ! Ne diyeyim ben sana daha..  O zaman Atilla İlhan diyelim..

"Gözlerin gözlerime değince , felaketim olurdu ağlardım..
Beni sevmiyordun bilirdim,bir sevdiğin vardı duyardım..
Çöp gibi bir şahıs ip ince, hayırsızın biriydi fikrimce,
Ne vakit karşımda görsem,öldüreceğim den korkardım,
Felaketim olurdu ağlardım.."

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Melankoli tamam,Pesimistlik tamam,Bunalım tamam ama Bedevilik zor be !

Daha melankoli nedir pesimist nedir diye bilmiyorken bile olmuşumdur onlardan :) Kendimi bildim bileli neşenin, mutluluğun bir köşesinde hep oldu bunalım modum. O kadar alıştım ki acı çekmeye hobim oldu artık. Kendimi öyle kabul ettim ve acının verdiği hazzı yaşamaya başladım. Tamam iyi bir şey değil biliyorum ama arada lazım oluyor. Neyse bunları göğüsledim falan ama şu bedevilik yok mu ? Deli oluyorum,sinirden kuduruyorum yahu ! Ulan tamam çekim yasası dedik,secret dedik,onu dedik,bunu dedikte bu kadar da olmaz ki. Geçenlerde bir gün başıma öyle şeyler geldi ki , eminim çölde kutup ayısına rastlayan bedevi bile daha şanslıdır. Zaten kötü bir gündü , havamda değildim falan. Sonra hayranı olduğum bir aktörün  bulunduğu salona girmeyerek,kapının arkasında durarak ilk bedeviliğimi yaptım. Evet haberim yoktu orada olduğundan. Neyse henüz bunu bilmiyorken , canlı müzik olan bir cafeye gittik sevdiğim bir ablamla. Orada otururken ne oldu peki ? Tam karşımda ki masada sevdiğim kişinin eski sevgilisi oturuyor. Aklıma en çok takılan kişidir kendileri. Neyse bunu da yuttum diyelim. finalde de kardeşim,dostum dediğim, canımın bir parçası olan en yakın arkadaşımla kavga ettik. Bu konuda üzülmemin sebebi ise bana ettiği lafları yutup bir daha onu sevemeyecek olmamdır. Yoksa kavga edip çok kez barıştık. Ama yok.. Gerçekten bu sefer yenilip yutulcak cinsten değildi söyledikleri. Neyse yani öyle. Demem o ki kutup ayısı. Memleketine dön ve beni rahat bırak ! 

8 Mayıs 2011 Pazar

.. ve Tarih Tekerrür Eder !

Geldiğimiz noktaya bak. Şu geldiğimiz noktaya bir bak. Başa döndük yine her zaman olduğu gibi. Yazmışımdır ille bir insanı unutmak için gerçekten içimden gelmesi gerektiğini.. Artık geliyor. Geçen zamanların bir yerlerinde tekrar yaşamıştım bu hisleri. O zamanda içimden geliyordu unutmak. Gerçekten geliyordu. Neredeyse başarmıştım da. Ama bu sefer başka. O sefer de başkaydı ama bu sefer bambaşka. Bilmiyorum işte. Artık her şey o kadar başka ki.. Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Can sıkıntısı ve içinde ki öfkeyi boşaltma arzusu yüzünden kaybettiğin şeye bir bak ! Gerçekten artık üzülmüyorum. Hiç üzülmeyeceğim anlamına gelmiyor tabi ki. Melankolik olduğum bir gece yarısı ille hüzün basacaktır sinsi sinsi. Bir kere basar,iki kere basar, hadi 20 kere bassın. Bundan sonra hayatımda olarak, bir gün çıkıp da söylediğin ve beni mahveden tek bir sözünü duymaktansa 20 kere ölüp ölüp,yavaş yavaş unutmayı yeğlerim. Bu arada 20 kere ölüp dedim ama biz zaten bir kere öldük. Bu saatten sonra bu ne sana koyaaaar ne de bana.. Hadi kal sağlıcakla !

Bu Saatten Sonra Anca Ekim'e !

Bir insana karşı hayatınız boyunca yaptığınız bütün doğruları götüren tek bir yanlışınız varsa , yapacak hiçbir şey yoktur artık. Ağzınızla kuş tutsanız da işe yaramaz o saatten sonra. Hele ki dediği şeylerde doğruluk payı olduğu biliyor fakat bunları söyleyebilmiş olmasını bırak düşünebilmesine kızıyorsanız gerçekten yapacak hiçbir şey kalmamıştır. Geçmişe bir perde çekmenin zamanı gelmiş. İnsafsızlığın,gaddarlığın,kalleşliğin vakti gelmiş demektir. Sürekli hata yaptığı halde tek bir doğrusuyla tapılan insanlar gibi olmanın vakti gelmiş demektir. Hep derdim: "Varsın hayat gelsin bildiği gibi" diye. Hayır efendim ! Yok öyle şey. Artık hayat istediğimiz gibi gelip istediğimiz gibi gidecek. Gelenlerin de gidenlerin de Ekim'e(!) kadar yolu var. Hadi bakalım. 

7 Mayıs 2011 Cumartesi

Yalnız Kalma İsteği ve Melankoli

Lise yıllarında çok yakın bir arkadaşım vardı. Ama o kadar yakındık ki 7/24 beraber vakit geçirmek bir kenara dursun resmen mesai bile yapıyorduk . Haftanın 8 günü birlikteydik yani o derece :) Bu dostluğun bir sembolü olsun istedik ve "Best Friends" kolyesi aldık. İkisi birleşince okunuyordu bu yazı. Biz bu kolyeye o kadar inanmıştık ki o kolyeyi çıkartınca aramızın bozulacağını düşünüyorduk. Ama arkadaşım biraz takıntılı olduğu için genelde elbisesine uymadığını söyler ve cüzdanında taşırdı. Bende aksine hiç bir zaman çıkarmazdım. Ama ben kolyeyi ne zaman çıkarsam kesinlikle kavga ederdik aramız bozulurdu. Bilmiyorum kolyeye olan inançtan dolayı bir sorun çıkarma isteği  mi duyuyordum :) Ama hayat şimdi öyle değil ki.. Bir kolyem bile yokken bu dargınlıklar,tripler neden ? 2 senemi harcadığım onca saçma sapan kişilerden geriye bir avuç insan kalmışken bütün bu dertler,tasalar neden ? Neden herkes kendisinin diğerlerinin gönlünde nasıl bir yerde olduğunu bilmiyor ? Neden 2 günlük dünyada bunları yaşıyoruz ? Artık küçükte değiliz ki..  Çok yoruldum ben bu davalardan artık ya.

6 Mayıs 2011 Cuma

Sakın Tek Bir Kelime Etme Çünkü İnanırım

Ne güzel demiş diyen. İnanırım. Gerçekten inanırım. Seven insan sevdiğinden gelen her sözü kalp süzgecinden geçirip öyle beynine iletir. "Seni seviyorum ama arkadaş olarak" dediği anda bile algılanan tek şey "Seni seviyorum" cümlesi olur çoğu zaman. İnsanın kendini kandırması iyi bir şey değildir. Bu yüzden konuşmaması daha iyidir belki de. Bizde bu moda girdik sonunda. Gün boyunca aramızda mevzu bahis geçen 3 tane konu var. Evet 3 tane. Birincisi "çay", ikincisi "ilan", üçüncüsü "müziğin sesi" .. İyi midir kötü müdür bilmiyorum ama her tekrarlandığında bunlar içim biraz daha yanıyor. Eski hallerimizi hatırlayınca hele.. Anılardan kurtulamam ki ben. Hadi geçtim anıları kendimden,beynimden,hislerimden kurtulamam ki.. 1 metre uzağımda duruyor be ! 1 metre ! Nasıl dayanılır ? Ne yapılır ne edilir hiç bir fikrim yok. Kopardım kayışı sonum selamet ! 

Ama Bu Şarkı Gerçekten Beni Anlatıyor =)

Öyle zamanlar da öyle şarkılar duyuyorum ki işte bu ya diyorum ! Son favorim Eylem Aktaş - Söyleyemedim. Ama nasıl beni anlatıyor demem ki şu sözlere bak :

"Şarkılar yazdım sana okuyamadım,
Şiirler yazdım sana okuyamadım
Hep yanımdaydın oysa dokunamadım.."

Bu beni anlatmasın da ne anlatsın ? Karşımda duruyor,kulağımda kulaklık ve ona yazdığım şarkıyı dinliyorum,gözlerinin içine bakıyorum ama o duymuyor,ne dinlediğimi bilmiyor. Hiçbir şeyden haberi yok. Olsa iyi mi olur ? Hayır tabi ki. Daha ben bile ne düşünmem gerektiğini bilmezken onun bunları bilmesi her şeyi o kadar zora sokar ki.. Varsın geçsin günler böyle düşünceli düşünceli. Bize de bir gün kader güler İnşallah.. :)

Düşler Artık Şarkılarda Kalmış

Eskisi gibi içimde,yanımda,canımda,düşlerimde yoksun artık. Sadece şarkılarda kaldın. İçinde "düş" geçen tüm şarkıları dinleyerek yaşatmaya çalışıyorum seni. Neden hala yaşatmaya çalışıyorum onu da bilmiyorum ama gönlümün bir fikri vardır elbet bu konuda. O kadar kızgınlık o kadar acı o kadar hayal kırıklığı sadece sen uzaktayken beynimde dolanıyorlar. Sen yanımda olduğun zaman hele ki kokun ciğerlerime dolduğu zaman hepsi rüzgarda uçuşan toz parçacıkları gibi dağılıyorlar. Seni yanındayken özlemle beklemekte bir meziyet , küçümsememek lazım. Zaten en zoru değil midir sevdiğini yanındayken özlemek ? Nefes kadar yakın olup, bir asır kadar uzak olmak. Neyse bırakalım bunları bekleyelim işte...    

3 Mayıs 2011 Salı

Sigara Dumanından "O" Yapmanın Bir Anlamı Olmalı

Beni zehirleyen her şeyde olduğu gibi, sigaramın dumanında bile "O" var. Düşlerimde,hayallerimde,gerçeğimde,hayatımda,anılarımda,yanımda.. Kısacası her şeyde ! O benim için her yerde. Sigarayı bıraktığım gün "o"nu da bırakıcam söz !