9 Kasım 2011 Çarşamba

Acını seçmekte özgürsün**

- Gerçek olan ne varsa yazıyoruz malum, sizde biliyordunuz dimi yazmayı bitirmeyeceğimi.. Gerçekleri hala seviyorum, hala avazım çıktığı kadar haykırmak istiyorum onları.. Fark etmeden nedenim olmuşlar çünkü. -
(Her yazımda mutlaka fikir olarak katılan veya katılmayanlara bir dipnot bırakırım,kesin ifadeler kullanmadan geniş kapsama hitap etmeye çalışırım. Ama herkesi memnun etmeye çalıştıkça, insan kendine yetemez oluyor. Hiçbir şey umurumda değil, devrik tümcelerim için hesap vermeyeceğim. İyi okumalar.)


Bir eksiklik var havada, fark ediyor musunuz bilmiyorum. Yada fazlalık mı demeli miyim karar veremedim şuan. Bir şeyin eksiklik yada fazlalık olduğu nasıl ayırt edilemez ki ? Ya eksiktir, ya fazladır değil mi ?  Hayır değil. Öyle bir his gelir yerleşir ki soluksuz kaldığınız bir anda, almanız gereken nefes size fazla gelir sanki.. Halbuki eksiktir. Sizi yaşatan şeyin, sizi öldürmek üzere olduğunu düşünürsünüz o anda. Zaten genel olarak bu tarzda yaşamıyor muyuz? Aşklarımız bile böyle değil mi? Sırf acı çekmek için aşık oluyoruz sanki. İstemediğimiz şeyleri aslında unutabiliriz, emin olun. Hep bahsettim bundan,hala da arkasındayım. Platonik sevenler, sevdiğinden karşılık bulamayanlar vb. durumdaki arkadaşlar özellikle.. Aşka aşığız biz, "o"na değil. Anılara aşığız, geçen güzel zamanlara aşığız. Onunlayken hissettiğimiz güzel duygulara aşığız.Hepsini geçtim bizde yarattığı acıya aşığız. Hatta bünyemize zararlı şeylerin o kadar delisi oluyoruz ki, dertlerimizi sigaraya sarıp dibine kadar içimize çekiyoruz bazen. Evet işte dediğim gibi, istesek unuturuz. Hatta haddim olmayarak en sevdiğim şairden özür diliyorum ve ona katılmadığımı belirtmek istiyorum. (Çıkar onu aklından diyor kimileri.. Sizde aklınızla değil kalbinizle sevseydiniz anlardınız beni. [Cemal Süreya]) Beyini hesaba katmadan, kalp kendi başına sevemez ki üstadım. İkisi de birbiri olmadan tamamlanamaz. Yinyang işte anlayın. Gerçi Cemal babaya da laf etmek anlamsız, zaten aşkın varoluşu birazda şairlerimiz yüzünden değil mi ? Onlar edebiyat parçalayıp aşkı başımızın üstüne çıkarmasaydı, onca şarkı onca yazı onca duygusal sanat abideleri olmasaydı aşk olur muydu sizce? Bence olmazdı. Aşka aşık bir insanım ben. Kainatın varoluşunda bile aşkın olduğunu savunurum sürekli. Çünkü aşkla büyüdük. Aşk izledik, aşk dinledik, aşk okuduk. Aşka aşık ettiler bizi. Sonra önümüze çıkan, iki gülüp eğlendiğimiz, etkilendiğimiz, bazen tanıdığımız bazen tanımadığımız insanları denklemdeki yerlerine koyup kendimize problem yarattık. Yine diyorum;"Aşka aşığım." Hatta gerçekleri biliyor olmam, onları uyguladığım anlamına gelmiyor. Hatta kısaca uygulayamıyorum. Ama bunun farkında olmak biraz olsun kendimi avutmaya yardımcı oluyor. O yüzden kızıyorum ben kendime. Bazen sevdiklerime, bazen de aşk acısı çekenlere. Problemi biz yarattık zaten. Ya çözeriz, ya sileriz. Yeni problemler yaratırız bazen. Her şeyi biz yapıyoruz anlasanıza. Hatta şuan gidip tüm gerçekleri aşık olduğunuz bir insana söylemekten sizi kim alıkoyabilir sizden başka ? Sürüklenmek saçma, mantıksız. İstisnalar var elbet. Bazen aklın yetmediği durumlar çıkar ama ben henüz yaşamadığım için bilmiyorum oraları. Tek bildiğim şudur ki; " Yapabildiğim yada yapamadığım her şey, benim hikayeyi bitirmek isteyip istemediğime bağlı.." İşte bu yüzden çok sevdiğim bir şairin bir dizesine sonuna kadar katılırım; " Herkes kendinden sorumludur aşkta.."
- Acı mı çekmek istiyorsun ? Çek.. Sonuna kadar. Ama sen istedin, sakın şikayet etme.
- Acını bitirmek mi istiyorsun ? Bitir, hiç durma.
Şimdi şöyle bir soru geliyor akla değil mi ? "Madem bu duyguyu ben yarattım, bu duygu yüzünden o insanı kaybetmeye değer mi ?"  İşte yazının başında bahsettiğim yere geldik. Hem acıtan, hem istenen. Fazlalık mı eksiklik mi ? Haklıymışım dimi. Hadi bakıyım..


Beğendiğimiz bedenlere hayalinizdeki ruhları koyup adını "aşk" koyuyoruz.
Sims oynamalıyız bence.
Sevgilerle saygılarla,
By.


_____________________________________


Hakikatten aşk neydi ?