19 Ocak 2012 Perşembe

True Story ^^ :)

19.01.2012

Bu tarih kesinlikle dönüm noktası niteliği taşıyor. İlk uçağa binmem, ilk kez tatile gitmem ve ilk kez İstanbul dışına.. kısacası yaşadığım ilklerin tatilinden bu yana, ortada sıçan oynama düşüncesinin beni heyecanlandırdığı kadar heyecanlandıran bir şey olmamıştı. (My immortal introsunu çaldığım gün hariç dude :D ) Ta ki bu güne kadar. Hemde en umutsuz olduğum bu zaman dilimi içinde, tam anlamıyla bir mucize gibiydi. Hemen anlatayım;

Yaklaşık 3 gündür kar yağıyor. Pencereden baktığımda görebildiğim her yer yaklaşık 15cm. boyunda karla kaplı. Fakat eskiden olduğu gibi kar yağması beni pekte heyecanlandırmıyordu. Sadece dışarı bakıp, "güzel yağıyor" dememden ibaretti. Çünkü eskiden olduğu gibi, kar yağdığında tatil olacak bir okulum yok. Dışarı çıkıp kartopu oynayabileceğim yada hala o oyunların anılarını taşıdığım insanlar yok hayatımda. Ders çalışmak için çok yakın bir arkadaşın evine gitme süremiz boyunca yağıp, çalışmak üzere olduğumuz vize sınavının iptaline sebep olan bir kar değil çünkü bu. Deliler gibi sevinip, 3 gün boyunca evden çıkmadan miskinlik yapıp, hep beraber kartopu oynayamayız artık. Hepsi geride kaldı. O yüzden kar yağması beni sadece hüzünlendirmişti. Sürekli bu anıları aklıma getirip üzülmeme sebep oldu. Zaten bozuk olan psikolojime hiç yararı olduğunu söylemem. Ama daha sonra öyle bir şey oldu ki.. Gecenin 4'ünde sigara içmek için dışarı çıktım. Biraz da üşümek istiyordum. Sonra birden kar yağmaya başladı. Lapa lapa kar. Bahçede ki İngiltere sokaklarını andıran ışıkların altında o kadar muhteşem bir manzara oluştu ki.. Kartpostal gibi bir manzaraydı. Daha sonra bahçedeki iki köpeğimizin havladığını fark ettim. Alman kurdu oldukları için, onların en sevdiği mevsim ve deli gibi koşuşturmak istiyorlar. Kafeslerini açtım ve bütün bahçede hoplaya zıplaya koşmaya başladılar. Aynı anda telefonumdan müzik açtım oturup köpekleri izledim. Daha sonra 10 yıldır bizimle yaşayan köpeğimiz Bady, birden üstüme atlayıp beni karın içine gömdü. Delirmiş gibi oynuyordu. Suratımı yalamaya çalıştı, ben kalkmaya çalıştıkça tekrar düşürdü. Aynı 10 yıl önce, aynı karlı bahçede hatta aynı ağacın orada olduğu gibi. Bu ara çok fazla tesadüfi şeyler yaşıyorum ama bu çok başkaydı. Bady de bende 10 yaş büyüdük. Çok şey değişti bu 10 yılda. Aynı son 1 yılda değişen ve değişmeyen onca şeyde olduğu gibi. Ama bu 10 yılda değişmeyen bir an yaşıyordum ve gerçekten başıma gelebilecek en güzel şeydi sanki. Köpeğimin gece 4'te karın üstünde benimle oynaması mı ? Hayır, öyle değil. Hala yağan karın altında eğlenceli bir şeyler yapılabileceği yada içimde o coşkuyu hissedebildiğim zaman o özlediğim insan olabileceğim gerçeği.. O kadar güzel ki. Sanki hala 10 yaşında, köpek tarafından öldürülmekten korkan küçük kız gibiydim. Korkuyordum ama oynamak çok eğlenceliydi. O riski almaya değerdi. Her zamanda o riski aldım. Şimdi bady'nin ısırmasından korkmuyorum. Ama korktuğum daha büyük şeyler var gibi. Fakat yinede, oyun bu en nihayetinde.. Riskli olması eğlenceli olduğu gerçeğini değiştirmiyor. (Peki ya tam bu cümleyi yazarken çalan şarkı "Keşke oyunlar oynamasaydık?!!" You gotta be kidding me, right? Neyse.. )

Bu gece olan şey, her insanın başına her an gelebilecek en basit şeylerden biri belkide. Yada köpeklerle oynamayı seven insanların diyelim. Çok sıradan bir şeydi. Ama benim için değil. Yada günlerdir umutsuzca beklediğim işaretti bu. Kendimi hayata döndürme çabalarımın somut haliydi, bilmiyorum. Hiçbir şeyi planlamadım ve öylece oluverdi. Sanırım evren de beni kendime getirmeye çalışıyor. Thanks universe, thanks bady, thanks snow..

O değilde bu mudur yani ? Tekrar yaşıyor gibi hissetmeme neden olan şeyler: "Köpek, kar, müzik" Gerçekten sorunlarım var. Sorunluyken de çekilmem sorunsuzken de. Damn.