23 Eylül 2011 Cuma

Mutlu Son(suz)lar**

En zoru hangisi diye çok düşündüm. Gitmek mi yoksa kalmak mı ? Yoksa gitmiş gibi yapıp, hala orada duruyor olmak mı ? Aklınız oradaysa gitmek her zaman zordur. Gerçekten gitmiş olabilmek için beyninizi de orada bırakıp gitmeniz gerekir. Anılarınızı, geçmişinizi, hayallerinizi.. Her şeyi terk ettiğiniz yerde bırakmanız lazım ki, gitmenin hakkını vermiş olasınız. Ne demiş büyük üstat Cemal Süreya : " Gitmekle gidilmiyor ki.. Gitmekle gitmiş olmazsın. Gönlün kalır, aklın kalır, anıların kalır." Peki ya hangisini bırakmak daha kolaydır ? Gönül ? Akıl ? Anılar ? Hangisi olmadan yaşayabiliriz ki ? Diğerlerine nazaran en kolay vazgeçilebilecek olan şey anılardır belki. Anıları bırakmak kolay mı ? Hatırlamak için hafızamız varken, unutmak için bir şey yapamıyor olmak hayatın bize attığı en büyük kazık belki de söylendiği gibi... Ama yaşananları, anıları, geçmişi atarsak elde ne kalır ? Bizden geriye ne kalır ki o zaman ? Biz unutmaya çalıştığımız, acı veren şeyleri bile sırf onlardan kalma olduğu için sevmedik mi hep ? Acıya bu yüzden bağlanıp en ufak bir şeyde iç geçirmedik mi ? Peki neden bu gitme isteği ? Neden bu kaçış ? 

Bir de şöyle bir mevzu var aslında... Mantıkla, kalbin savaşından daha önce de bahsetmiştim, bilirsiniz. Zaten çok zor bir mevzu evet,biliyorum.. Farkında mısınız bilmiyorum ama insanlar bize gidecekleri yere kadar eşlik ediyorlar. Özür dilerim sürekli özlü sözlerden alıntı yapıyorum ama elimde değil. Neyse konumuza dönelim. Biriyle bir yola çıktığımızda, yol ayrımında kahrolan oluyoruz. Ağlıyoruz, sızlıyoruz, acı çekiyoruz, sayıp sövüp içip dağıtıyoruz. Her seferinde kendimize bir yol çizmek için söz veriyoruz. Bazen gerçekleştiriyor, bazen gerçekleştiremiyoruz. Mantık demiştik, evet. Mantığımızla yapılan bir eylemdir bu. Mantık, duygulara gelen ağır darbeden sonra işlemeye başlıyor çoğu zaman. Bu mantık bize diyor ki "Kendi yolunu çiz. İlle de biri olacaksa o sana eşlik etsin." ee.. Sonra ? Yol ayrımına geldiğimizde biz gideceğiz. Geride bırakan, üzen, kıran biz olacağız. Bir şekilde kısır döngü oluyor. Giden olmak, kalan olmak, bir şekilde hep bir yerlerden patlak veriyor bu mevzu. Şimdi üzerinize afiyet bir sorum olacak. Yok mudur bunun bir orta yolu ? Hep üzmek yada üzülmek zorunda mıyız ? Neden sürekli yol ayrımları var ? Aynı yolun sonu için çabalıyoruz sonuçta. Hepimiz öleceğiz. Pardon, bu biraz fazla son oldu. Herkesin hayatta istediği şey güzel bir gelecek, mutluluk, huzur, yeri geldiğinde para, yeri geldiğinde sağlık değil midir? Sevdikleriyle birlikte mutlu mesut bir gelecek istemiyor mu herkes? Peki neden bu savaş ? Sahi aklıma geldi. O kadar kolaylıkla elde edebileceğimiz bu istekleri neden binbeşyüz tane saçma işlemden geçirip kör düğüm haline getiriyoruz ki ? Aklım almıyor. Çıldırıyorum böyle şafağa yakın saatlerde. Çok felsefik oluyorum farkındayım. Ama elimde değil ki... Bir şekilde bir çıkış olmalı. Çıkışlar,kaçışlar,çözümler... Hep ardı sıra benzer düşünceler. Sonrasında ise hep ne oluyor biliyor musunuz ? Her zamanki gibi ütopik hayallere, isteklere dalıyorum. Allah'ım diyorum. Keşke bütün bu şeyleri değiştirebilecek gücüm olsaydı. Sihirli bir değnek belki, belki de yağmurla birlikte insanların üstüne yağıp,herkesin düşüncesini değiştirecek bir peri tozu. Yada bunun gibi ütopik diyarlardan gelen bir şey. Keşke öyle bir imkanımız olabilse.. Neyse işte bütün bu mevzular çok derin. Elden bir şey gelmez. İnsanın kendine bile güvenemediği bir hayatta, böyle edebi yazılarla hiçbir şeyin değişmeyeceğinin gün gibi farkındayım. Ama insan istiyor, elde değil. 


En iyisi şöyle yapalım. Verin toz pembe gözlüklerimi, kaldırın etraftaki bütün kötülükleri. Sadece yol arkadaşlarım kalsın yanımda, ailem, sevdiklerim... ha birde hayali masallarımın en masum kahramanları... Bir varmışla başlasın ve hiç bitmesin. Mutlu son istemiyorum ben. Sadece "mutlu" olmak istiyorum. Mutlu olmak, mutlu etmek, mutluluk görmek istiyorum. Kelebek ömrü kadar olmayanından, acaba ne zaman bitecek diye rahatça yaşayamadığımız,kısacık olmayan mutluluklar. Yarın uyandığımda siyah-beyaz hayatıma geri döneceğim, biliyorum. Ama hayal etmek çok güzel... Hayallerden uyanmak belki çok zor, çok ağır. Ama hayallerde de yaşamazsak bu duyguyu hiçbir zaman yaşayamayacağız. Bundan eminim artık. Zor çünkü. Yaşamak hayal etmekten çok daha zor. Basitleştirin sizde benim gibi. En azından bu yorucu hayattan 15 dakika çalın ve biraz da olsa uzaklaştırın acımasız gerçekleri. Yalnız unutmadan belirtmeliyim; çok çok önemli bir kuralı vardır hayal kurmanın;


"Bu rengarenk hayal dünyasına adım atmadan önce bütün gri fazlalıklarınızı kapının dışında bırakın... ve bu dünyadan çıkarken asla yanınıza oraya ait bir renk almayın. İki dünyayı birbirinden ayırt edebilmenin tek yolu bu çünkü. Fark edilmeden mutlu mesut yaşayabilmenin tek yolu bu..." 
_________________________________
we were living for the love we had and living not reality !
it was just my imagination...